Her müminin, âlimleri ve salihieri sevmesi, onlar ile düþüp kalkmayý huy edinmesi,gereken bilgileri onlara sorup edinmesi, nasihatlerini tut-masý, çirkin davranýþlardan kaçýnmasý ve þeytaný düþman bilmesi gerekir.

Nitekim ulu Allah (C.C.) þöyle buyuruyor:

— Þeytan size düþmandýr, siz de onu düþman tutun» (52).

Yani Allah'ýn emrine uyarak þeytana karþý çýkýn, yoksa Allah'ýn emir-lerine karþý gelerek ona uymayýn. Bütün tutumlarýnýzda, davranýþlarýnýz-da ve inançlarýnýzda samimiyetle ondan sakýnýn.

Yaptýðýnýz her iþte þuurlu olun. Çünkü onun içinize riya sokmasý çir-kin davranýþlarý gözünüzde süslemesi her zaman mümkündür. Ona karþý koyarken Allah'dan yardým dileyin.

Abdullah îbni Mes'ud (R.A.) der ki. «bir gün Peygamber'imiz bize bir çizgi çizdi ve «iþte bu, Allah'ýn yoludur» dedi. Sonra onun saðýndan ve solundan birkaç çizgi daha çizdi ve þöyle dedi, «bunlarýn her biri de birer yanyoldur, her birinin üzerinde bu yan yollara sapmaya çaðýran birer þey-tan vardýr.» Arkasýndan bize þu âyet-i kerimeyi okudu:

«Hiç þüphesiz, bu benim dosdoðru yolumdur, hep birlikte bunu takip ediniz. Yan yollara sapmayýnýz ki, O'nun dosdoðru yolundan sizi ayýr-masýnlar. Allah bunlarý size, kötülükten sakýnasýnýz diye emretmekte-dir (53).

Âyeti okuduktan sonra, Peygamber'imiz (S.A.S.) bize þeytanýn yolla-rýnýn çokluðu hakkýnda açýklama yaptý.

Peygamber'imizden naklen bildirildiðine göre þöyle buyurmuþtur. Beni Ýsrail zamanýnda bir rahip vardý þeytan bir genç kýza kasdederek onu bogor sonra da ailesine kýzlarýný rahibin tedavi edebileceðine inan-dýrýr, ailesi de kýzý rahibe ***ürür.

Rahip önce kýzý tedavi etmeye yanaþmaz, fakat ailesinin ýsrarlarýna dayanamayarak kabul eder. Tedavi için kýz rahibin yanýnda bulunduðu sýrada þeytan hemen rahibe koþar, onu kýzýn ýrzýna geçmeye teþvik eder» rahip bir müddet direnirse de sonunda þeytana yenilir ve hastasýnýn ýr-zýna geçer, genç kýz gebe kalýr.

Bunun üzerine þeytan rahibe yeniden sokularak der ki, «kýzýn ailesi yakýnda gelir, durumu öðrenirler ise rezil olursun. En iyisi onu öldür, aile-si sorarlarsa «kýzýnýz öldü» dersin. Rahip þeytanýn teklifini kabul eder, genç kýzý öldürerek gizlice gömer.

Bu sýrada þeytan yine boþ durmaz. Hemen genç kýzýn ailesine koþar, «rahip kýzýnýzý önce gebe býraktý, sonra da öldürüp gizlice gömdü» diye olup biteni anlatýp kalplerine vesvese eder.

Bunun üzerine kýzýn yakýnlarý rahibe koþarlar, «kýz nerede» diye so-rarlar, rahip þeytanýn öðrettiði cevabý verir, «öldü» der. (Durumu gelme-den önce þeytandan öðrenen kýz yakýnlarý) rahibi yakalayýp ***ürürler, kýzlarýna karþýlýk onu öldürmeye karar verirler.

Bu sýrada þeytan hemen rahibe koþar, «kýzý boðulmasýna ben sebep oldum, onu sana getirmelerini tavsiye eden de benim. Þimdi de benim de-diklerimi yaparsan seni onlarýn ellerinden kurtarýrým» der.

«Can korkusuna düþen rahip», «ne yapmamý istiyorsun» diye sorar. Þeytan, «bana iki kere secde edeceksin» der Çaresiz rahip þeytanýn teklifini kabul ederek ona üstüste iki secde yapar, her þeyi istediði gibi sonuçlandýran þeytan ikinci secdeden baþýný kaldýran rahibe son sözlerini söyler, «seninle artýk hiç bir ilgim yok» der ve kaybolur.

Ulu Allah (C.C.) bu hýssa hakkýnda þöyle buyuruyor:

— Yahudileri savaþa kýþkýrtan münafýklarýn sözleri, týpký þeytanýn tu-tumu gibidir. Hani þeytan insana önce «küfret» dermiþ de insan küfre-dince ben senden uzaðým. Çünkü ben âlemlerin Rabb'inden korkarým» demiþti.» (54).

Rivayete göre Ýblis bir gün Ýmam-ý Þâfi''ye (rehimehullahu) sorar, «ey Ýmam! Beni dilediði gibi yaratan ve dilediði yolda kullanan sonra da diler-se cennete koyacak ve dilerse cehenneme gönderecek olan Allah hak-kýnda ne düþünüyorsun, tutumunda adil midir, yoksa zalim mi?»

Þafiî onun bu sözüne düþünür sonra þöyle cevap verir «behey herif! Eðer seni senin arzuna uyarak yarattý ise sana zulmetmiþtir, yok eðer kendi muradýna binaen seni varetti ise O, yaptýðýndan mes'ul deðildir.»

Þeytan aldýðý cevabýn karþýsýnda öyle periþan oldu ki, nerede ise ye-rin dibine geçeyazdý. Fakat çok geçmeden kendisini toparlayarak Þafiiye dedi ki, «ey Ýmam! Ben bu soru ile yetmiþ bin abidin zihnini bulandýrarak onlarý kulluk divanýndan çýkardým.»

Bilesin ki, kalb bir kale gibidir, þeytan da oraya girip onu ele geçir-mek, onu fethetmek isteyen bir düþman. Kaleyi düþmana karþý savunmak için onun kapýlarýndan giriþ yerlerinde ve gediklerinde nöbetçi bulundur-mak gerekir. Bu nöbetçilik ve muhafýzlýk görevini kaleyi iyice tanýmayan-lar baþaramaz.

Kalbi þeytanýn vesveselerine karþý korumak, gereklidir, bu görev, her mükellefin omuzlarýna yüklenmiþ bir «farz-ý ayn»dir. Gerekli olan bir neticeye kendisi olmaksýzýn ulaþýlmayan vasýta da gereklidir.

Þeytanýn sýzma yollarýný bilmeksizin kalbi ona karþý savunmakta ba-þarýya ulaþýlamaz. Demek ki, onun sýzma yollarýný bilmek farz oluyor Þey-tanýn kaleye benzettiðimiz kalbe girmek için kullanacaðý yollar ve sýzma yerleri kulun bir takým sýfatlarýdýr. Bunlar çoktur. Bazýlarý þunlardýr:

1 — Öfke ve azgýn istek.

Öfke, aklý ürkütüp kaçýran bir canavardýr, akýl zayýflayýnca þeytanýn ordusu hücuma geçer. insan öfkelendikçe, çocuðun topla oynadýðý gi-bi þeytan onunla oynar.

Anlatýldýðýna göre Allah'ýn velilerinden biri Ýblise «ademoðlunun na-sýl yendiðini bana söyle» der. Þeytan da «öfke ve azgýn arzularý kabar-dýðý zaman onu ele alýrým» diye cevab verir.

2 — Kýskançlýk ve ihtiras.

Ýnsan bir þeye karþý ihtiras baðlayýnca ihtirasý, gözünü kör ve ku-laðýný saðýr eder. Böyle olunca da þeytana aradýðý fýrsat verilmiþ olur. Aslýnda kötü ve çirkin de olsa, arzusuna vardýran her vasýta,muhterisin gözüne güzel gelir.

Rivayete göre Hz. Nuh (A.S.) Allah'ýn emrine uyarak her canlý türün-den birer çift alarak gemiye bindiði zaman tanýmadýðý bir ihtiyarýn ge-minin bir köþesine sindiðini görür, ona «gemiye niye girdin» diye so-rar. Ýhtiyar «adamlarýnýn kalblerine sýzmak için girdim, öylece kalbleri benim elimde kalýrken senin yanýnda sadece vücudlarý kalacak» diye ce-vap verir.

Bu cevap üzerine ihtiyarýn kimliðini teþhiste gecikmeyen Hz. Nuh, «defol buradan,, ey Allah'ýn düþmaný, sen mel'un þeytandan baþkasý de-ðilsin» diye onu kovmak ister.

Bu sýrada Ýblis, Hz. Nuh'a «ben insanlarý beþ þey vasýtasý ile helâke sürüklerim, þimdi üçünü sana anlatacaðým. Fakat geri kalan ikisini söy-lemem» der.

O anda ulu Allah Hz. Nuh'a «sana ikisini söylesin, geriye kalan üç tanesi mühim deðil» diye vahiy gönderir. Bunun üzerine Hz. Nuh þeyta-na «ikisini söyle yeter» der. Þeytan Hz. Nuh'a þu karþýlýðý verir, «o ikisi öyle vasýtalardýr ki, beni hiç yalancý çýkarmamýþlardýr, hiç bir zaman beni hedefimden geri býrakmamýþlardýr, insanlarý bunlar sayesinde mahvede-rim. Bunlar ihtiras ve kýskançlýktýr. Kýskançlýk yüzünden ben kendim lâ-netlenerek kovuldum. Ýhtirasa gelince, bir aðacýn meyvasý dýþýnda cen-netteki her þey Adem'e mubah kýlýnmýþtý, ihtirasýný alevlendirerek onu yasak aðacýn meyvasýndan yemeye iknâ ettim.»

3 — Oburluktur.

Ýsterse yenen yemek sýrf helâl olsun. Çünkü oburluk nefsin aþý-rý isteklerini güçlendirir, aþýrý arzular da þeytanýn silahlarýdýr.

Rivayete göre bir gün Ýblis Hz. Yahya'ya (A.S.) görünür, elinde çe-þitli maddelerden yapýlmýþ bir yular tomarý vardýr. Hz. Yahya «bu yular-lar nedir» diye sorar. Þeytan «bunlar insanlarý yakalamaya yarayan çeþit çeþit arzulardýr» diye cevap verir.

Hz. Yahya þeytana «içlerinde bana ait olaný var mý» diye sorar Þey-tan der ki, «galiba bir keresinde karnýný týka-basa doyurmuþtun da seni böylelikle namazdan ve zikirden alakoymuþtuk» Hz. Yahya «baþka bir þey var mý» diye sorar. Þeytan «hayýr» der.

Bunun üzerine Hz. Yahya «bir daha karnýmý týka-basa» doldurma-mak, bundan sonra boynumun borcu olsun» der.

Þeytan da Hz. Yahya'ya «andolsun ki, bundan sonra bende hiç bir müslümana nasihat etmeyeceðim» diye k arþýlýk verir.

4 — Bu huylardan biri de elbise, ev mobilyada süs düþkünlüðüdür.

Þeytan insanýn kalbinde süse düþkünlük olduðunu görünce, bu yol-dan tohum atar ve tohumlarýn yumurtlamasýný saðlar. Þeytan böyle þey-lere karþý zaafý olan kimseyi durmadan yeni evler yapmaya, yapýlarýn duvar ve tavanlarýný türlü türlü geleneklere göre süslemeye ve odalarýn geniþletmeye çaðýrýr, çeþit çeþit kýyafetler ve binek hayvanlarý ile bezen-meye davet eder ve insaný ömrü boyunca bu çeþit arzularýn esiri halinde tutar.

Zaten bu yolda þeytan insaný bir kere kandýrdýktan sonra ikinci bir sefer onu ele almasý gerekmez, çünkü bu zaaflarýn biri diðerini çeker, ku-lun ömrü doluncaya kadar bu yolda yürür, nihayet günün birinde þeyta-nýn yolunda ve doyumsuz arzularýn emrinde iken ölüverir.

Böyle kimselerin akibetinin kötü olmasýndan korkulur. Allah hepimi-zi korusun!

5 — Bu huylardan biri insanlara umut baðlamaktýr.

Sefvan îbni Selim (R.A.) der ki, «bir gün Abdullah Ýbni Hanzele'ye Ýblis görünür ve der ki, «ya Ýbni Hanzele! Sana bir þey öðretmek istiyo-rum» Ýbni Hanzele «ihtiyacým yok» diye karþýlýk verir.

Þeytan ona «bir dinle de bak, eðer yararlý ise kabul eder, deðilse reddedersin» Ey Ýbni Hanzele, Allah'dan baþka hiç kimseden kesin ürnid baðlayarak bir þey isteme. Kýzýnca ne hale düþtüðünü gör, çünkü öfke-lendiðin zaman seni kolayca ele geçiririm.»

6.— Bu huylardan biri acelecilik ve sebatsýzlýktýr.

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: — Acelecilik þeytandan aðýr davranmak ise Allah'dandýr.» Çünkü insan aceleye kapýlýnca, þeytan ona, hiç ummadýðý taraftan kötülüðünü benimsetir.

Rivayete göre Hz. Ýsa (A.S.) doðduðu zaman, yandaþlarý derhal ibli-se koþup derler ki, «yeryüzünde bütün putlarýn baþý eðildi» Þeytan onla-ra «olan oldu, siz yerinizde kalýn» diyerek hemen uçuþa geçer. Yeryüzünün altýný üstüne getirir, putlarýn boyun eðmesine sebep olan olayý öð-renemez.

Sonunda Hz. Ýsa'nýn (A.S.) doðduðunu tesbit eder, çevresini bütün meleklerin kuþattýðýný görür. Bunun üzerine hemen yandaþlarýnýn yanýna ve onlara þöyle der, «dün gece dünyaya bir peygamber geldi, bu çocuk hariç, hiç bir gebelik ve doðum hadisesi olmamýþtýr ki, ben yanýnda bulunmayayým. Bu geceden sonra artýk putlara tapýlmaz, bundan ümidi-nizi kesin. Bundan sonra ademoðullarýna acelecilik ve densizlik yolu ile sokulmaya bakýn.»

7 — Bu huylardan biri para ve mal düþkünlüðüdür.

Yiyecek - içecek ile diðer zarurî ihtiyaçlarýn ötesinde kalan bütün varlýk, hayvanat ve akabat þeytanýn konaðýdýr.

Sabit ül-Bünananî (R.A.) der ki, «Peygamber'imize (S.A.S.) peygam-berlik görevi verildiði zaman Ýblis þeytanlarýna þunu söyledi, «bir þey ol-du, ama nedir bilmiyorum, gidin iyice öðrenin.»

Ýblis'in adamlarý her tarafý araþtýrdýlar, fakat ne olduðunu öðrene-meyerek geri döndüler, «bir þey öðrenemedik» dediler. Bunun üzerine Ýblis «ben size þimdi haber getiririm» diyerek kayboldu.

Bir müddet sonra çýkageldi ve adamlarýna «Allah, Hz, Muhammed'i peygamber olarak görevlendirmiþtir» dedi.

Bundan sonra Ýblis adamlarýný Peygamber'imizin sahabilerine (Allah onlardan razý olsun) göndermeye baþladý, fakat hepsi her seferinde eli boþ ve hayal kýrýklýðý içinde dönüyorlardý, dönüþte sözleri þunlar oluyor-du, «hayatýmýzda bir gün böyle adamlarla karþýlaþmadýk, tam yanlarýna sokuluyoruz, namaza kalkýyorlar, böylece bütün gayretlerimiz boþa çý-kýyor.»

Bu sözleri dinleyen Ýblis adamlarýna þöyle dedi. «onlarý bir müddet kendi hallerine býrakýn, Allah'ýn izni ile yakýnda bütün dünyayý fethede-ceklerdir, o zaman biz de onlardan istediklerimizi sýzdýrýrýz.»

Rivayete göre Hz. Ýsa (A.S.) bir gün bir taþ parçasýný yastýk edine-rek yere yaslanýp bu sýrada yanýna gelen þeytan,ona «ya Ýsa! Galiba dünyadan hoþlanýyorsun» der.

Bunun üzerine Hz. Ýsa (A.S.) taþý baþýnýn altýndan kaldýrýp atar ve þeytana «dünya ile birlikte bu da senin olsun» der.

8 — Bu huylardan biri de cimrilik ve yoksul düþme korkusudur.

insaný fakirlere yardým etmekten, sadaka vermekten alakoyan, bi-riktirme ve varlýk yýðma hýrsýný kýþkýrtarak neticede acý azaba sürükle-yen bu huydur. Pintiliðin afetlerinden biri mal biriktirmek için çarþý -pazar dolaþmaktýr. Zaten böyle yerler þeytanlarýn cirit attýklarý yerler-dir.

9 — Bu huylardan biri taassub.

Kendi görüþlerine körü - körüne baðlanmak, karþý taraftakilere kin beslemek onlara küçümseyen bakýþlarla bakmaktýr»

Bu tutum, cemiyetin hem iyilerini ve hem de kötülerini birlikte helâ-ke sürükler.

Hasan ül-Basrî der ki, duyduðumuza göre Ýblis þöyle demiþ «Mu-hammed'in ümmetini ayartarak bazý günahlara soktum, fakat Allah'dan af dileyip kusurlarýný baðýþlatarak belimi kýrdýlar. Fakat ben onlara öyle günahlar iþletiyorum ki, onlar için Allah'dan af dilemezler. Bunlar boþ arzu ve heveslere kapýlarak burunlarýnýn doðrusuna gitmeye dayanýr.»

Þeytan doðru söylüyor. Böyleleri, saplantýlarý yüzünden günahlara sürüklendiklerini bilmezler ki tevbe etsinler.

10— Bunlardan biri Müslümanlara su-i zânda bulunmaktýr.

Bundan hatta kötüleri itham etmekten bile kaçýnmak gerekir. Her-kesin kusurunu okuyarak, onun-bunun hakkýnda kötü düþünceleri ileri sü-ren kimse gördün mü, bilesin ki, onun, içi pistir ve kendi iç pisliði, dýþýna sýzmaktadýr.

Þu halde insan þeytanýn içeri girmesini önlemek için kalbinin bu ka-pýlarýný kapatmalý. Bunlara karþýlýk Allah'ý zikretmesine yardýmcý olma-lýdýr.

Ýbni Ýshak (rehimehullahu) þöyle der: Kureyþ kâfirleri sahabîlerin Mekke'den Medine'ye hicret ettiðini görünce ve Peygamber'imizin (S.A.S.) yeni taraftarlar kazandýðýný duyunca O'nun gücünden korkmaya baþladý-lar, çünkü O'nun kendileri ile savaþmak üzere ordu topladýðýný anlamýþ-lardý.

Bunun üzerine her zamanki toplantý yerleri olan Kuzey Ýbni Kýlâb'ýn evi olan (Dar'ül Nedve'de), durumu görüþmek için biraraya geldiler. Kabile-nin bütün kararlan bu evde yapýlan toplantýlarda alýndýðý için ona bu isim verilmiþtir. Kureyþ herþeye mutlaka burada karar verirdi. Bu toplantýlara kýrk yaþýný doldurmamýþ Kureyþ'li olmayanlar alýnmazdý.Kureyþliler de bu þart aranmazdý.ebü Cehil'in baþkanlýðýnda bir cumartesi günü toplanmýþlardý. Bundan dolayýdýr ki; cumartesi günü Mekir ve Hiyie günüdür» buyurulmuþtur Necd'li bir ihtiyar kýlýðýna girmiþ olan Ýblis aralarýnda bu-lunuyordu Ýblis'in aralarýna girmesi þöyle oldu. Ýpek bir cübbe veya tay-lasan giyerek alýmlý bir ihtiyar kýlýðýnda kapýda belirmiþti.

Münafýklar bu «ihtiyar kimdir» diye sordular. Ýblis cevap verdi, «Necd li bir adam, ne için toplandýðýnýzý duydum da söyleyeceklerinizi dinleme-ye geldi, bazý noktalarda size fikir verme ve nasihatlerde bulunma ihti-mali de vardýr.» Bunun üzerine ona «içeri gir» dediler, o da girdi ve ko-nuþmalara katýldý.

Peygamber'imize (S.A.S.) ne yapýlmasý gerektiði konusunda tartýþýyorlardý, yüz kiþi idiler, bir rivayete göre ise onbeþ kiþi idiler. Ýleri gelen-lerinden biri olan Ebul Buhteri —ki kâfir olarak Bedr savaþýnda öldü-þu görüþü ileri sürdü, «O'nu zincire vurup hapsedin, kapýyý üzerine kit-leyin ve bundan sonra O'ndan evvel gelip geçmiþ þair ve büyücülerin baþýna gelen akýbetin O'nun da baþýna gelmesini bekleyin (yani zin-danda ölmesini bekleyin).»

Necd'li ihtiyar (yani aslýnda þeytan) bu fikre karþý çýkarak der ki, «bu fikir isabetli deðildir, Allah'a yemin ederim ki, eðer siz O'nu zin-cire vurup hapsedecek olsanýz, daha üzerine kapýyý kapatýr-kapatmaz baþýna gelenleri adamlarý duyacak, hemen baskýn düzenleyip O'nu eli-nizden alacaklar, sonra da karþýnýzda hindi gibi kabararak mukaveme-tinizi kýracaklardýr, o yüzden bu fikir isabetli deðildir, baþka bir çare dü-þünün.

Ýleri gelenlerden bir diðeri olan Ebul Esved Rabia Bin Amrül Amiri þu görüþü ileri sürer, «O'nu aramýzdan çýkarýr, beldemizden sürelim ne-reye isterse gitsin, hiç ilgilenmeyelim.»

Necd'li (Allah'ýn lâneti üzerine olsun) bu görüþe de derhal karþý çýkar ve der ki, «Vallahi bu da çýkar yol deðildir. Ne güzel konuþtuðunu, ne kadar çekici bir mantýða sahip olduðunu ve ileri sürdüðü yeni gö-rüþler ile herkesin kalbini ne biçim büyülediðini görmüyor musunuz?

Eðer O'nu buradan kovacak olursanýz, bir arap kabilesine varýp araya yerleþebilir, onlarý tatlý dili ile kandýrarak size karþý kýþkýrtabilin Sonra da toplayacaðý bir ordu ile üzerinize yürüyerek elinizden iktidarý alabilir ve size istediðini yapabilir

O'nun hakkýnda baþka bir çare düþünmelisiniz.»

Bunun üzerine meþhur Ebul Cehl söz alarak der ki, «vallahi, O'nun hakkýnda benim bir fikrim var, ama sizin sözleriniz buna uzak kalýyor. Ba-na kalýrsa her kabileden gözü pek, atýlgan, becerikli birer delikanlý seçe-ceksiniz, ellerine birer keskin kýlýç vereceksiniz, üzerine çullanacaklar, hepsi bir adam vuruyormuþ gibi, ayni anda kýlýçlarýný çekip üzerine in-direcekler ve nefes almaya fýrsat vermeden canýný alacaklar, böylece O'ndan kurtulmuþ oluruz.

Bütün kabileler suç ortaðý olacaðý için O'nun kabilesi olan Abdül Menaf kabilesi, diðerlerinin tümüne karþý O'nun kan davasýný gütmeye cesaret edemezler, hep birlikte diyetini veririz, olur-biter.»

Necd'li ihtiyar. (Allah'ýn lâneti üzerine olsun) Ebul Cehl'in sözü bi-tince der ki, «görüþ budur, baþka çare göremiyorum

Böylece o toplantýda Peygamber'imizi (S.A.S.) öldürmeye karar ve-rerek daðýldýlar.Fakat bu sýrada Cebrail (A.S.) Peygamber'imize (S.A.S.) gelerek «bu gece her zamanki yataðýnda yatman diye talimat verir.

Gece olunca Kureyþ kâfirlerinin seçkin silâhþörleri Peygamber'imi-zin evi önünde pusu kurdular, uyumasýný gözetliyorlardý, uyuyunca üze-rine çullanacaklardý.

Öte yandan Peygamber'imiz (S.A.S.) Hz. Ali'yi (keremellahu vec-hehu) o gece yataðýnda yatmakla görevlendirdi, Hz. Ali bu hadiseden sonra Peygamber'imizin cuma ve bayramlarda giyindiði yeþil bir paltoyu üstüne çekerek yataða uzandý. Böylelikle Hz. Ali (kerremellahu vechehu» kendini Allah'a adayarak Peygamber'imizin hayatýný kurtaran ilk müslü-man oldu. Bu konuda bizzat Hz. Ali'nin söylediði bir þiir þöyledir:

Kendini ileri sürerek topraða ayak basanlarýn en hayýrlýsýný korudum

Beytül Atýk'a ve Hacerul Esved'i tavaf edeni.

O Allah'ýn Resul'üdür, O'na tuzak kurmalarýndan çekinmiþti.

Kudret eli her yere uzanan ulu Allah O'nu tuzaktan korudu.

Allah'ýn Resul'ü, maðarada güven içinde geceyi geçirdi.

Allah'ýn örtü ve himayesi altýnda saklanarak

Ben ise onlarý ve bana yapabileceklerini bekleyerek geceyi geçirdim. Kendimi ö!üme ve esarete adamýþtým.

O gece Peygamber'imiz (S.A.S.) silâhþörlerin önünde evden çýktý, Allah onlarýn gözünü kararttýðý için hiç biri O'nu göremedi, Peygambe-r'imiz «Yasin» suresinin þu kýsmýný okuyarak onlarýn her birinin baþýna daha önce avucuna almýþ olduðu topraðý saçmýþtý. Peygamber'imizin okuduðu âyetler þunlardýr. Ulu Allah buyuruyor ki:

— YASÝN, Hikmet dolu Kur'an hakký için, hiç þüphesiz, san pay* gamberferden birisin, dosdoðru yol uyarýnca. O kitab (Kur'an), gücü her þeye yeten, baðýþlayýcý tarafýndan indirilmiþtir, atalarý ikaz edilmemiþ olan bir kavmi ikaz etmek için. Onlarýn çoðu üzerinde söz (hüküm) gerçekleþti, onlar artýk iman etmezler.

Biz onlarýn boyunlarýna, çenelerine kadar dayanan tasmalar taktýk, bu yüzden baþlarýný saða- sola çeviremezler. Ayrýca biz onlarýn önlerine ve arkalarýna birer set çektik ve onlarý örttük, bundan dolayý göremezler» (55).

Böylece Peygamberimiz (S.A.S.) evden ayrýlarak dilediði yere yolcu öldü.

Bu sýrada silâhþörlerin yanina, daha önce aralarýnda bulunmayan bir yabancý geldi, onlara «burda ne bekliyorsunuz» diye sordu. Silâhþörler «Muhammedi» diye cevap verdiler. Yabancý onlara dedi ki. tAllah sizi hayal kýrýklýðýna uðrattý. Vallahi O, sizin önünüzden geçip gitti. Giderken de her birinizin baþýna toprak serpti ve dilediði yolu tuttu. Baþýnýzýn üstüne bakasanýz a!.»

Bunun üzerine herkes eli ile baþýný yokladý, tepelerine topraðýn ser-

pitdiðini gördüler. Hemen pusudan çýkarak Peygamberimiz (S.A.S.)'ýn odasýna girdiler, ve Hz. Ali'yi (kerremellahu vechehu) Peygamberimizin paltosuna bürünmüþ yatakta buldular, «vallahi, bu Muhammed'dir, iþte, paltosuna bürünmüþ, uyuyor» dediler. ,

Bu düþünce ile sabahladýlar, fakat yataktan Hz. Ali (keremellahu vechehu) kalktý. O zaman «bizimle geceleyin konuþan yabancý doðru söylemiþ» dediler. Kur'an-ý kerimin þu âyeti bu konuda indi. Ulu Allah þöyle buyuruyor:

—Hani bir keresinde o kâfirler, ya öldürmek veya sürmek üzere seni tutuklamak için tuzak kurmuþlardý. Onlar tuzak kurarlar, ama Allah onlarýn tuzaðýný boþa çýkarýr. Hiç þüphesiz Allah tuzaklarýný en hayýrlý þekilde boþa çýkarandýr» (56).

Bu konuda bir þair þöyle der: Canýný sýkma! Zorluðun arkasý kolaylýktýr. Her þeyin bir vakti ve takdiri vardý^

Takdir sahibi, bizim halimizi þüphesiz görüyor Bizim tedbirimizin üstünde Allah'ýn tedbiri vardýr.

Bu olayýn arkasýndan ulu Allah Peygamber'imizin Mekke'den Medi-ne'ye göç etmesine izin verdi. Ýbni Abbas (R.A.) «ey Rabb'im! Bana doð-ru þekilde girip doðru þekilde çýkmak nasib eyle, bana kendi nezdin-den yardýma bir kýlavuz ihsan eyle» âyet-i kerimesinin tefsiri sýrasýnda «Cebrail, Peygamber'imize yanýna Hz. Ebu Bekr'i almasýný emretti» der.

Hakim, Hz. Ali'ye dayanarak rivayet eder ki, Peygamber'imiz (S.A.S.) göçme emrini aldýðý zaman Cebrail'e «yanýmda kim olacak>> diye sorar, Cebrail (A.S.) de «Hz. Ebu Bekr» diye cevap verir. Öteyandan Peygam-ber'imiz çýkýþýný Hz. Ali'ye bildirdi, yanýnda bulunan emanetleri sahiple-rine teslim etmek üzere onu yerine býraktý.

Hz. Ayþe (R. Anha) hicret olayýný þöyle anlatýr: Bir gün biz Ebu Bekr'in (babamýn) evinde otururken kuþluk sýralarý, aþaðý - yukarý günün en sýcak saatlerinde Peygamber'imizin eve doðru geldiðini gördüm.

Hz. Ebu Bekr'in diðer bir kýzý olan Hz. Esma (R. Anha) ise Taberanî'-nin rivayetine göre olayýn bu kýsmý hakkýnda þunlarý söylemektedir. «Re-sulüllah. Mekke'de iken biri sabah, öbürü akþamleyin olmak üzere günde iki defa bize gelirdi. O gün ise (hicret öncesi günü) kuþluk vakti eve gel-mekte olduðunu görerek babama dedim ki, «babacýðým, þu gelen Resu-lüllah, baþýný sarmýþ, buraya doðru geliyor, oysa ki bu saatte bize gel-mek huyu deðildi.»

Hz. Ebu Bekr, Esma'nýn sözlerine þöyle cevap verdi» «anam-babam O'nun uðruna feda olsun, yemin ederim ki, bu saatte O'nu buraya gel-meye mutlaka mühim bir olay sevketmiþtir.»

Bundan sonra olanlarý Hz. Ayþe þöyle anlatmaya devam ediyor, «Re-sulüllah kapýya geldi, içeri girmek için izin istedi, Hz. Ebu Bekr izin verin-ce içeri girdi. Ebu Bekr oturmakta olduðu sedirden inerek O'na yer ver-di. Oturunca Ebu Bekr'e «yanýndakileri dýþarý çýkar» dedi. Ebu Bekr «bun-lar senin ev halkýndýr yani Ayþe ile Esma'dýr dedi.

Baþka bir rivayette ise «yabancý yok. Ýki kýzým var burada» diye ce-vap verdi. Bunun üzerine Peygamber'imiz (S.A.S.) söze girerek Ebu Bekr'e «göç etmeme izin verildi» dedi. Hz. Ebu Bekr «ana-babam uðruna feda olsun, benim de yanýnda gelmemi istiyor musun? diye sordu. Peygam-ber'imiz «evet» dedi.

Bu sýrada Ebu Bekr'in aðladýðýný gördüm, o zamana kadar hiçbir kim-senin sevincinden aðlayacaðýný sanmazdým.

Hz. Ebu Bekr (R.A.) Peygamber'imize (S.AS.) «anam-babam yoluna feda olsun, þu iki binek hayvanýmdan birini kendine al» dedi. Peygam-ber'imiz (S.A.S.) «eðer parasý ile satmaya razý olursan alýrým» diye ce-vap verdi.

— 98 —

Bir rivayette: (Dilersen kýymetini verir alýrým) buyurdu, binek hayva-nýn ancak para karþýlýðýnda kabul etmesi, Allah yolunda yapacaðý göçün hem mal ve hem de beden ile iþlenen bir ibadet haline gelerek eksiksiz bir mahiyet kazanmasýný istemesinden ileri geliyordu.

Hemen yol hazýrlýklarýna giriþtik, azýk torbalarýný hazýrladýk içine bir piþmiþ koyun koyduk. Kýz kardeþim Esma bel kuþaðýndan bir parça ke-serek daðarcýðýn aðzýný baðladý, bu yüzden adý ondan sonra «çift kuþak-lý» diye kaldý.

Böylece yola çýkan Rasûlüllah (S.A.S.) ile Ebû Bekr (R.A.) «Sevr» maðarasýna vardýlar, üç gün burada saklandýlar. «Sevr» Mekke yakýnla-rýndaki bir daðýn adýdýr, oraya ilk defa çýkan Sevr Ýbni Abdü'l-Menat'ýn adýna izafeten bu ismi almýþtýr.

Diðer bir rivâyete göre Rasûlüllah ile Ebû Bekr, evin arka kapýsýndan çýkarak yola koyuldular. Yine bir rivâyete göre yolda Ebû Cehl ile karþýlaþ-týlar, fakat onlarý onun gözlerinden Allah sakladý ve o farketmeden geçip gittiler.

Hz. Esma (R. Anha) der ki, «Hz. Bekr, beþ bin dirhem olan bütün parasýný yanýna alarak bu yolculuða çýkmýþtýr.»

Kureyþ'liler Peygamber'imizi (S.A.S.) ellerinden kaçýrýnca, Mekke'-nin her tarafýný aradýlar, altýný üstüne getirdiler. Her tarafa iz sürücüler çýkardýlar. Maðaranýn yolunu tutan iz'ciler, onlarýn izlerini tesbit ettiler ve maðaranýn aðzýna kadar izlerini sürdüler.

Peygamber'imizi ellerinden kaçýrmak, Kureyþ'lilere aðýr geldi, bu iþe canlarý çok sýkýldý, bu yüzden O'nu yakalayana yüz deve adadýlar.

Kadý Ýyad'dan (R.A.) rivâyet edildiðine göre Sebir Daðý Peygamberi-mize «Yâ Rasûlüllah! Benden kaç, çünki üzerimde iken öldürülmenden ve o yüzden Allah'ýn lânetine uðramaktan korkuyorum» diye seslendi. Buna karþýlýk Hýra Daðý da «Bana gel, yâ Rasûlellah!» diye O'na seslendi.

Rivâyete göre Peygamber'imiz ile Ebû Bekr (R.A.) maðaraya girince Allah'ýn emri ile maðaranýn aðzýnda hemencecik bir «ummu gayicn» aðacý bitiverdi ve bu aðacýn varlýðý maðaranýn yolunu kâfirlerin gözlerinden sakladý. Öte yandan ulu Allah, örümceðe maðaranýn aðzýný aðla örmesini emretti, bir çift yabanî güvercin de yine kapýda yuva kurdular.

Bunlarýn hepsi müþrikleri maðaraya girmekten alakoydu. Yine rivâ-yete göre, bugün Harem-i Þerif'de görülen güvercinler o çiftin soyundan gelir. Peygamber'imize saðlamýþ olduklarý himayenin karþýlýðýnda, nesil-lerinin artmasý ve Harem'de avlanma tehlikesinden uzak olarak güven içinde yaþamakla mükâfatlandýrýldýlar.

Kureyþ kabilesinin her öbeðinden seçilen delikanlýlar, elleri sopalý, baltalý ve kýlýçlý olarak maðaranýn kapýsýna dayandýlar. Aralarýndan biri

ayrýlarak maðaranýn aðzýna sokuldu, orda yuva yapmýþ bir çift güvercini görünce arkadaþlarýnýn yanýna döndü, Ona «Ne var, ne yok» dediler, o da «Kapýda iki yabanî güvercin görünce içerde hiç kimsenin bulun-madýðýný anladým» diye karþýlýk verdi. Peygamber'imiz (S.A.S.) bu ko-nuþmayý içerden duydu ve Allah'ýn düþmanlarýný savdýðýný anladý.

Buna raðmen delikanlýlardan biri «içeri girin» dedi. Fakat onlardan biri olan Ümeyye Ýbni Half ona þu cevabý verdi, «içeri girip ne yapacak-sýnýz. Kapý Muhammed'in doðumundan bile daha eski bir örümcek aðý ile örülmüþ, eðer O içeri girmiþ olsaydý yumurtalarýn kýrýlmýþ ve aðýn parçalanmýþ olmasý gerekirdi.»

Bu durum Kureyþlileri askeri harekâta giriþmekten kesinlikle ala-koydu. Görüyor musun, aðaç, arananý nasýl saklayarak kovalayaný þa-þýrttý, öte yandan örümcek geldi, maðara kapýsýný perdeledi,boþluðun yüzünü aðý ile örerek iz'cilerin gözünü baðladý da aramaktan caydýlar. Böylelikle örümcek Peygamber'imizi (S.A.S.) koruma þerefi kazandý. Ýbni Nakîb'in bu husustaki þiiri ne kadar güzeldir:

«Ýpek böceði koza örer, her çeþit elbiseye yakýþýr. Fakat örümcek ondan daha üstündür, Peygamber'in baþýna ördüðü að sayesinde..,»

Buharî ile Müslim'in Hz. Enes'den rivâyet ettiðine göre þöyle demiþtir: Ebû Bekr (R.A.) bana þöyle dedi, «Maðarada iken Peygamber'imize «eðer iz'cilerden biri ayaklarýnýn ucuna baksaydý bizi görecekti» dedim, O bana «Sen bu iki kiþiyi ne sanýyorsun» bunlarýn üçüncüsü Allah'dýr», diye ce-vap verdi.»

Siyer yazarlarýndan birine göre Hz. Ebû Bekr, Peygamber'imize «Bun-lardan biri ayak parmaklarýnýn ucuna baksa bizi görecekti» dediði zaman Peygamber'imiz ona þöyle cevap verdi: «Onlar o taraftan bize doðru gel-selerdi,, biz de bu taraftan giderdik.»

Hz. Ebû Bekr, Peygamber'imizin gösterdiði tarafa bakýnca maðara-nýn açýldýðýný, bir denizin belirdiðini ve bir geminin karaya yanaþmýþ dur-duðunu gördü.

Hasan'ül - Basrî'den rivâyet edildiðine göre Peygamber'imiz ile Hz. Ebû Bekr, gece maðaraya doðru yol alýrlarken Hz. Ebû Bekr, Peygam-ber'imizin bazan önünden bazan da arkasýndan yürüyordu. Peygamber'i-miz O'na bu davranýþýnýn sebebini sorunca Ebû Bekr (R.A.) þu cevabý ver-di, «Kýlavuzluk aklýma gelince önün sýra yürüyorum, sonra gözetleme gö-revimi hatýrlayýnca geride kalýp arkan sýra yürüyorum.» Peygamber'imiz O'na «Baþýmýza bir hal gelse benim uðruma seve seve ölür müsün?» diye sordu. Ebû Bekr, «Seni, Hakký teblið etmek üzere gönderene (Al-lah'a) yemin ederim ki, evet» diye cevap verdi.

Maðaraya vardýklarýnda Ebû Bekr, Peygamber'imize «Olduðun yer-de dur, yâ Rasûlellah, ben maðarayý senin için temizleyeyim» dedi ve öteyi-beriyi temizlemeye koyuldu. Maðaranýn zeminini el yordamý ile yoklarken rastladýðý her deliði paltosundan bir parça keserek týkýyordu, böyle böyle paltosunu bitirdi, fakat son bir delik açýk kaldý, onu da her hangi bir canlý çýkýp Peygamber'imizi ýsýrmasýn diye topuðu ile týkadý.

Bundan sonra Peygamber'imiz içeri girdi, baþýný Ebû Bekr'in dizine dayayarak uykuya daldý, o sýrada bir canlý Ebû Bekr'in topuðunu ýsýrdý, fakat Peygamber'imizi uyandýrmamak için kýmýldamadý, acýdan gözleri yaþarýnca damlalardan biri Peygamber'imizin yüzüne aktý ve O'nu uyan-dýrdý. Peygamber'imiz Ebû Bekr'e «Ne oluyor sana» diye sordu, «Anam -babam yoluna feda olsun, ýsýrýldým» diye cevap verdi. Peygamber'imiz so-kulan yere tükürük bastý ve acýsý dindi. Meþhur Ýslâm Þâiri Hassan Ýbni Sâbit (R.A.) bu mevzûda ne güzel söyler:

«O þerefli, maðaradaki iki kiþinin ikincisi idi,

O ikisi daða çýkýnca, düþman oranýn her tarafýný aradý.

Düþmanlar bütün canlýlardan öðrendiler ki;

Peygamber'imize karþý duyulan sevginin dengi yoktur.»

Peygamber'imiz Mekke'den perþembe günü yola çýkmýþtý, maðaradan da Pazartesi gecesi ayrýlmýþ olmalýydý, çünki orada üç gece kaldý. Bu olay Rebiülevvel ayýnýn baþlarýnda meydana geldi, Rebiülevvel ayýnýn onikinci Cum'a günü ise Medine'ye vardý.

Anlatýldýðýna göre adý Zekeriyya olan bir Zâhid þiddetli bir hasta-lýða yakalanýr, ölmek üzeredir, son demlerinde bir arkadaþý baþýna gelir ve ona «Lâilâhe illellah, Muhammed'ür - Rasûlüllah» demeyi telkîn eder, fakat zâhid bu telkîný yüzünü ekþiterek reddeder.

Arkadaþý ikinci sefer telkîn eder, zâhid yine yüzünü çevirir, arkada-þýnýn üçüncü telkînini ise «hayýr, söylemiyorum» diye sözlü olarak red-deder. Arkasýndan bayýlýr, baþý arkadaþýnýn dizleri üzerine düþer, bir müd-det böyle kalýr, arkasýndan biraz açýlýr ve gözlerini açýnca «bana bir þey dediniz mi?» diye sorar, ona «evet, sana üç kere Kelime-i Þehâdet ge-tirmeni telkîn ettik. Ýki keresinde yüzünü döndün, üçüncüsünde de, «söy-lemiyorum» diye cevap verdin» derler

Zâhid onlara durumu þöyle açýklar, «Bana Ýblis geldi, elinde bir bar-dak su vardý, saðýmda durdu, bardaðý sallayarak «su ister misin?» dedi, «tabiî» dedim. Bunun üzerine «Ýsa Allah'ýn oðludur» dedi, o yüzden yü-zümü öbür tarafa çevirdim.

Sonra ayak uçlarýmdan yana bana sokuldu, ayni sözü söyledi, ona yine yüzümü döndüm. Üçüncü defa bana ayni cümleyi tekrar ettirmek is-teyince «hayýr, söylemiyorum» diye cevap verdim. Ýþte o zaman su dolu bardaðý hýrsýndan yere çaldý ve ortalýktan kayboldu.

Ýþte ben þeytaný reddettim, yoksa sizin telkîninizi deðil, þimdi söy-lüyorum: «Eþhedü ellâilâhe illellâh ve eþhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühü.»

. Rivâyete göre Ömer - Bin Abdülâziz (R.A.) der ki, «Sâlihlerden biri. þeytanýn insanoðlunun kalbinin neresinde olduðunu kendisine göster-mesini Allâh'dan ister.Bunun üzerine rüyada içi dýþýndan görünen yarý þeffaf bir insan vücudu görür, adamýn baþý omuz ile kulaðý arasýndaki boþlukta ve sol omuzu üzerinde kurbaða þekline girmiþ olarak þeytaný görür, uzun ince bir hortumu vardýr, onu adamýn omuzundan kalbine uzat-mýþtýr, bu yoldan oraya vesvese akýtmaktadýr. Fakat, adam Allah'ýn adýný andýðý zaman kurbaða kýlýðýna girmiþ olan þeytan görünmez oluyor.» . Allah'ým! Lânetlik þeytaný ve kýskançlarýn dilini üzerimize musallat eyleme, Peygamberlerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed (SAV.) hür-metine sana zikir ve þükürde bulunmamýza yardým buyur.

— 102 —

ONALTINCI BÖLÜM BITTI

(52) Kur-an-ý Kerim/ En'am Sûre-i Celilesi. 153.

(53) Kur'an-ý Kerim/En'am Sûresi, 53
(54) Kur'an-ý Kerim/Haþr Sûresî. 16
(55) Kur'an-ý Kerim/Yasin Sûresi, 1-9
(56) Kur'an-ý Kerim/Enfal Sûresi. 30

imam gazali