Þükretmek avlanmaktýr, nîmeti baðlamaktýr. Þükür sesini duydun mu nîmetin çoðalmasýna hazýrlan. «Tanrý bir kulu sevdi mi sýnar, belâlara uðratýr.» Sabrederse onu seçer, þükrederse de akrâný arasýnda seçkin bir hale getirir onu. Kimi kullar vardýr, kahrý yüzünden þükrederler. Tanrýya; kim
kullarda vardýr, Lûtfu yüzünden þükrederler Tanrýya; bunlarýn herbiri de hayýrlýdýr; çünkü þükretmek panzehirdir; kahrý lûtfa döndürür. Akýllý, olgun, o kiþiye derler ki gizli-açýk, cefâya þükreder; öylesine bir kiþidir o ki Tanrý, seçmiþtir onu, maksadý öç almak bile olsa þükürle maksadýna ulaþmayý hýzlaþtýrýr; çünkü
ap açýk þikâyetlenmek, içteki þikâyeti azaltmaktýr. Esenlik ona, Peygamber, «Ben çok güle-güle öldüren kiþiyim» dedi. Yâni, cefâ eden gülüþüm, onu öldürüþtür sanki. Gülüþten maksat, þikâyet yerine þükretmektir.
Hikâye edilmiþtir ya, bir Yahûdi vardý;
Tanrý Elçisi'nin ashâbýndan birinin evinin üst katýnda otururdu. Yahûdinin lâðmýndan pislikler, çocuklarýn sidikleri, çamaþýr sularý, o zâtýn evine akardý. Böyle
olduðu halde o, teþekkürler ederdi. Yahûdiye, ayâline de Yahûdiye teþekkürler etmesini, iþi belli etmemesini buyururdu. Böylece sekiz yýl geçti. Derken ashâptan olan o zat öldü. Yahudi, ev halkýna baþsaðlýðý vermek için sahâbeden bulunan zâtýn katýna indi. Evdeki pislikleri, pisliklerin aktýðý delikleri
görünce bunca zamandýr olup-biteni anladý, pek nâdim oldu. Ölen zâtýn karýsýna, ne diye bana haber vermediniz, ne diye boyuna bana teþekkür edip durdunuz dedi. Ev halký, o buyururdu teþekkür etmemizi, teþekkürden vazgeçmememiz için bizi korkuturdu dediler. Yahûdi imana geldi, Müslüman oldu.
Çalgý, insaný nasýl þaraba düþürürse;
insan çalgýyla nasýl içtikçe içerse
Ýyileri anýþ da iyiliðini arttýrýr insanýn
Bu yüzdendir ki Tanrý, peygamberlerini, iyi kullarýný Kur'ân'da anar, yaptýklarýna þükürde bulunur; gücü yettiði halde suçluyu baðýþlýyaný över. Þükretmek, nimet memesini emmektir. Meme dolu olsa bile emmezsen süt gelmez. (Birisi,) þükretmemenin sebebi nedir, þükretmeye engel olan ne diye sordu.
Þeyh buyurdu ki:
Þükre engel olan, ham umut beslemedir. Elde ettiðinden daha çoðunu ummuþtu; o ham umut, çok isteðe baðlamýþtý onu. Gönlüne koyduðundan daha azýný elde etmesi, þükre engel oldu. Onun, kendinde ki ayýptan, kendindeki kusurdan da haberi yoktu, ayýptan, kusurdan uzak gördüðü kiþideki ayýptan, kusurdan
da haberi yoktu. Hâsýlý ham umut gütmek, ham meyve yemeye, piþmemiþ ekmek yemeye, çiy et yemeye benzer; elbette bir hastalýk belirtir, insaný þükretmekten alýkor. Ýnsanýn, Zaran veren bir þey yediðini anlayýnca kusmasý gerek. Ulu Tanrý, onu kusturmak, o bozuk sanýdan kurtarmak için hikmetinden, onu þükretmemeye uðratmýþtýr ki o tek sayrýlýk, yüz sayrýlýk olmasýn. «Dönsünler, vazgeçsinler diye onlarý iyiliklere, kötülüklere uðrattýk."Yâni, onlarý, ummadýklarý yerlerden rýzklandýrdýk; bu rýzklar, gizli âlemden gelir; gözleri, Tanrýnýn ortaklarý gibi görünen sebepleri görür, o sebeplerle örtülür. Hani Abû-Yezîd gibi. O da yârabbi demiþti, sana þirk koþmadým ben. Ulu tanrý, a Abû-Yezîd dedi, süt içtiðin gece yok mu? Hani bir gece süt içmiþtin de süt bana dokundu demiþtin; oysa ki zarar veren de benim, fayda veren de. Sebebi göreni müþrik saydý Tanrý da sütü içtikten sonra zarar veren benim; fakat sütü bir suç, verdiði zararý da hocanýn azarý haline kodum. Hoca talebesine meyve yeme der. Talebe yer; hoca talebeyi falakaya yýkar. Þimdi, meyve yedim de tabanlarýma zarar verdi dersen bu söz doðru olmaz. Kim dilini, Tanrýya þirk koþmadan korursa Tanrý da onun canýný þirkten korur; iþte bu da, buna dayanýr. Az, Tanrýnýn katýnda çoktur. Hamdle þükür arasýnda ki fark þudur. Bir nimete þükredersin de meselâ, filânýn güzelliðine, yiðitliðine þükrettin diyemezsin; hamd, þükre göre daha geneldir.
Fihi Ma Fih
Paylaþ