turk-dreamworld.com Sitesine Hoşgeldiniz.


4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Hakka Hicret

  1. #1
    Senior Member Hezekiel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2008
    Mesajlar
    491
    Total 'Thanks' Received by This User :
    1 Bu Konu icin
    256 Toplam

    Standart Hakka Hicret

    Ülkeni kalbinden ırak eyle. Kalbin Allah sevgisini taşımalı. Dışını onlara ver. Kalbini Hakk’a ver. Her faniyi bırak, baki olan varlığa yönel. Hakk’ın kapısına vardığın zaman, oranın hizmetçileri ile uğraş*ma. Oranın sultanı ve şahı ile olmaya bak. O’na varırken yoluna duran her şeyi reddet. Tabakla yemek sunarlarsa yeme, hücre verirlerse oturma. Bunlar mâna âleminin gölgesidir. Hiç birine aldanma, yoluna devam et. Ta O’na varıncaya kadar. Üzerinde yalnız önce giymiş olduğun elbise olsun. Yorgunluğu*nu geçirmeyi düşünme. Üzerine konan toza bakma. Allah yolunda toza belenmiş insanlar daha makbuldür. Bu toz zahirde anladığınız toz değildir, erenler bilir.

    Devam et. Hak sana yedirir. Heyecanını O dindirir. Sana O ül*fet verir. Her darlığını giderir. Yorgunluğunu O geçirir. Korkunu em*niyete çevirir. O’nun yakınlığı sana en büyük nimet sayılır. O’nun rüyeti en tatlı taam(yemek) olur. Yemen, içmen hep O’nun varlığında ta*mam olur.

    Halkın sana yönelmesi ne gibi bir mâna taşır ki. O’nu bilmek, O’ndan dilemek, O’nun katında sakin olmak, O’nun ülkesine göç et*mek. En önemli şey bunlardır.

    İlahi Armağan – Abdülkadir Geylani
    Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol...Şefkat ve merhamette güneş gibi ol...Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol...Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol...
    Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol...Hoşgörülülükte deniz gibi ol...Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol...Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...
    Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
    AlıntıAlıntı

  2. Teşekkür edenler:

    by_kernekli (3.03.2012)

  3. #2
    Senior Member Hezekiel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2008
    Mesajlar
    491
    Total 'Thanks' Received by This User :
    1 Bu Konu icin
    256 Toplam

    Standart Cevap: Hakka Hicret

    Ey âşık! Neyin varsa getir!..
    - A ay yüzlü!.. Senin aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan, ne geceleri gözümde uyku. Aşkın aklımı yağmaladıktan sonra her şeyim birer birer gitti. Şimdi sahip olduğum tek şey yaralı bir kuş olan canım. Senden bir emir bekliyorum. Ver dersen hemencecik vereyim.
    Leyla güldü bu sohbete. Sonra sitem etti:
    - A yiğit! Ben senden bunu ne vakit istersem alırım, başka neyin var?
    Bu söz üzerine Mecnun, partal giysilerinin eprimiş yakasından çıkardığı bir iğneyi Leyla`ya sundu:
    - Vallahi, varlık âleminde malik olduğum tek şey işte bu. Bundan başka hiçbir nesneye sahip değilim. Bunu taşımamın sebebi ise yine sensin a gönlümü alan! Çölde, ovada, dağda, kırda senin hayalini izlerken çok düşüyorum; dikenler ayağıma batıyor. İşte bu iğne onları ayağımdan çıkarmak için.
    Mecnun, Leyla`nın kendisine acımasını beklerken Leyla sitem etti:
    - İşte ben tam da onu arıyordum. Aşkta gerçek isen bu iğne sana nasıl layık oluyor, a perişan âşık! Bencileyin bir güzelin peşindeyken ayağına diken batsa o dikeni çıkarmak doğru olur mu? Eğer o dikeni çıkarırsan, seninkine vefa derler mi? Sevgili yolunda ayağına diken batan âşık, onu elbisesine takılmış bir gül görmeli değil midir? Gül fidanı, bir gül elde etmek için bir yıl dikenlere sabrediyor da sen gül fidanından da aşağı mısın yoksa? Leyla`nın aşkıyla ayağına batan diken, onun başkalarına armağan edeceği yüzlerce gül demetinden daha değerli değil midir?

    İskender Pala – Leyla Mecnun
    Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol...Şefkat ve merhamette güneş gibi ol...Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol...Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol...
    Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol...Hoşgörülülükte deniz gibi ol...Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol...Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...
    Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
    AlıntıAlıntı

  4. Teşekkür edenler:

    by_kernekli (3.03.2012)

  5. #3
    Senior Member yasinyurt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2012
    Mesajlar
    235
    Total 'Thanks' Received by This User :
    2 Bu Konu icin
    187 Toplam

    Standart Cevap: Hakka Hicret

    Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte, şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir.

    İşte, ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın havfa ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fıtratında derc olunmuştur. Alâküllihal, o muhabbet ve havf, ya halka veya Hâlıka müteveccih olacak. Halbuki, halktan havf ise elîm bir beliyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musibettir.

    Çünkü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhamını kabul etmez. Şu halde havf, elîm bir belâdır.

    Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allahaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecazî aşklarda yüzde doksan dokuzu, mâşukundan şikâyet eder. Çünkü, Samed aynası olan bâtın-ı kalble sanem-misal dünyevî mahbuplara perestiş etmek, o mahbupların nazarında sakildir ve istiskal eder, reddeder. Zira, fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar. (Şehvânî sevmekler bahsimizden hariçtir.)

    Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor, senin rağmına mufarakat ediyor. Madem öyledir; bu havf ve muhabbeti öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.

    Evet, Hâlık-ı Zülcelâlinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir.


    --------------------------------------------------------------------------------

    Yirmi Dördüncü Söz s.157

    Havf bir kamçıdır, Onun rahmetinin kucağına atar. Malûmdur ki, bir valide, meselâ bir yavruyu korkutup sinesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü şefkat sinesine celb ediyor. Halbuki, bütün validelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem'asıdır. Demek havfullahta azîm bir lezzet vardır.

    Madem havfullahın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu malûm olur. Hem Allah'tan havf eden, başkaların kasavetli, belâlı havfından kurtulur. Hem, Allah hesabına olduğu için, mahlûkata ettiği muhabbet dahi firaklı, elemli olmuyor.

    Evet, insan evvelâ nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlûkları, sonra kâinatı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alâkadardır; onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki, şu hercümerç âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından, biçare kalb-i insan her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ıztırap içinde kalır. Yahut gafletle sarhoş olur.

    Madem öyledir, ey nefis, aklın varsa bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belâlardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin; o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun aynası olduğu cihetle ıztırapsız sevebilirsin. Demek, şu muhabbet doğrudan doğruya kâinata sarf edilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir nimet iken, en elîm bir nikmet olur.

    Bir cihet kaldı ki, en mühimi de odur ki: Ey nefis, sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyorsun. Sen kendi nefsini kendine mâbud ve mahbup yapıyorsun. Herşeyi nefsine feda ediyorsun. Adeta bir nevi rububiyet veriyorsun. Halbuki muhabbetin sebebi ya kemaldir-zira kemal zâtında sevilir-yahut menfaattir, yahut lezzettir, veyahut hayriyettir; ya bunlar gibi bir sebep tahtında muhabbet edilir. Şimdi, ey nefis, birkaç Sözde kat'î ispat etmişiz ki, asıl mahiyetin kusur, naks, fakr, aczden yoğrulmuştur ki; zulmet, karanlığın derecesi nisbetinde nurun parlaklığını gösterdiği gibi, zıddiyet itibarıyla sen onlarla Fâtır-ı Zülcelâlin kemal, cemal, kudret ve rahmetine âyinedarlık ediyorsun. Demek, ey nefis, nefsine muhabbet değil, belki adavet etmelisin veyahut acımalısın veyahut, mutmainne olduktan sonra, şefkat etmelisin. Eğer nefsini seversen-çünkü senin nefsin lezzet ve menfaatin menşeidir; sen de lezzet ve menfaatin zevkine meftunsun-o zerre hükmünde olan lezzet ve menfaat-i nefsiyeyi nihayetsiz lezzet ve menfaatlere tercih etme. Yıldız böceği gibi olma. Çünkü o bütün ahbabını ve sevdiği eşyayı karanlığın vahşetine gark eder, nefsinde bir lem'acıkla iktifa eder. Zira, nefsî olan lezzet ve menfaatinle beraber, bütün alâkadar olduğun ve bütün menfaatleriyle intifa ettiğin ve saadetleriyle mes'ut olduğun bütün kâinatın menfaatleri, nimetleri, iltifatına tâbi bir Mahbûb-u Ezelîyi sevmekliğin lâzımdır-tâ, hem kendinin, hem bütün onların saadetleriyle mütelezziz olasın, hem kemâl-i mutlakın muhabbetinden aldığın nihayetsiz bir lezzeti alasın.

    Zaten sana, sende senin nefsine olan şedit muhabbetin, Onun zâtına karşı muhabbet-i zâtiyedir ki, sen sûiistimal edip kendi zâtına sarf ediyorsun. Öyleyse, nefsindeki ene'yi yırt, Hüve'yi göster. Ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, Onun esmâ ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir; sen sûiistimal etmişsin, cezasını da çekiyorsun. Çünkü, yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-ı meşruanın cezası, merhametsiz bir musibettir. Rahmânü'r-Rahîm ismiyle, hurilerle müzeyyen Cennet gibi senin bütün arzularına câmi bir meskeni senin cismanî hevesâtına ihzar eden; ve sair esmâsıyla senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve sair letâifin arzularını tatmin edecek ebedî ihsânâtını o Cennette sana müheyyâ eden; ve herbir isminde mânevî çok hazine-i ihsan ve kerem bulunan bir Mahbûb-u Ezelînin, elbette bir zerre muhabbeti kâinata bedel olabilir; kâinat Onun bir cüz'î tecellî-i muhabbetine bedel olamaz. Öyleyse, o Mahbûb-u Ezelînin kendi habîbine söylettirdiği şu ferman-ı ezelîyi dinle, ittibâ et:
    AlıntıAlıntı

  6. Teşekkür edenler:

    Hezekiel (3.03.2012) , by_kernekli (3.03.2012)

  7. #4
    Senior Member yasinyurt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2012
    Mesajlar
    235
    Total 'Thanks' Received by This User :
    2 Bu Konu icin
    187 Toplam

    Standart Cevap: Hakka Hicret

    MUHABBET

    Muhabbet: Sevgi, kalbî alâka, herhangi bir şeye veya herhangi birine düşkünlük ma’nâlarına gelir ki; insanın duygularını bütünüyle te’siri altına alması i’tibâriyle aşk, vuslat arzusuyla yanıp-tutuşma şeklinde daha derin buudlara ulaşmasına da şevk u iştiyak denir. Muhabbeti, kalbin Mahbûb-u Hakîkîyle münâsebeti.. O’na karşı duyulan, önüne geçilmez şiddetli iştiyak.. gizli-açık her mes’elede O’nunla mutlak mutâbakat.. her mevzûda Sevgili’nin murad ve isteklerinin kollanması.. ve vuslat demine kadar kendinden geçip ayılmama şeklinde de ta’rif etmişlerdir ki bunların hepsini bir noktaya irca mümkündür: Yâ Hakk diyerek doğrulup Allah huzûrunda durma; bütün kaygılardan, fânî alâkalardan kurtulma...

    Gerçek muhabbbet, insanın, bütün benliğiyle Sevgili’ye yönelip O’nunla olması, O’nu duyması ve topyekün başka arzulardan, başka isteklerden sıyrılabilmesiyle tahakkuk eder ki, böyle bir mazhariyete ermiş babayiğidin kalbi her an Sevgili’ye âid ayrı bir mülâhaza ile atar.. hayâli, her zaman O’nun büyülü ikliminde dolaşır.. duyguları her lâhza O’ndan başka başka mesajlar alır.. irâdesi bu mesajlarla kanatlanır ve gönlü sürekli vuslat mesîrelerinde seyahat eder.

    Muhabbet kanatlarıyla nefsini aşan, aşk u şevk buudunda Rabb’ine ulaşan muhib, zâhirî uzuvları, bâtınî duygularıyla gönlünün Sultanı’na âid hak ve mükellefiyetlerini yerine getirirken, kalbi de hep O’nu müşâhede ile meşgul.. hüviyeti, Hakk’ın sübuhât-ı vechiyle yanmış ve hayrette.. dudağında kâse-i aşk ve önünde bir bir gayb perdeleri aralanırken o, bu perdelerin arkasından sızan baş döndürücü ma’nâların mütalâasıyla mahmûr ve erişilmez bir temâşâ zevki içindedir. Yürürken Hakk’ın emriyle yürür, dururken O’nun emriyle durur. Konuşurken O’ndan esintilerle konuşur, susarken de O’nun hesabına susar. O, kimi zaman “billah”, kimi zaman “minallah”, kimi zaman da “maallah”dır.

    Muhabbet, Hakk’a nisbet edildiğinde ihsan, halka isnat edilince de baş eğme, söz dinleme, kayıtsız-şartsız inkıyâd etme ma’nâlarına da hamledilmiştir ki, Râbiat’ül-Adeviyye’nin:

    -Allah’a isyan edip durduğun halde O’nun muhabbetinden dem vuruyorsun.. kasem ederim bu anlaşılır gibi değil! Eğer muhabbetinde sâdık olsaydın O’na itaat ederdin; çünkü seven sevdiğine itaat eder” sözleri bu mülâhazayı ifade etme bakımından oldukça ehemmiyetlidir.

    Muhabbetin iki önemli rüknü vardır:

    1) Zâhirî ki; her zaman Sevgili’nin hoşnutluğunu takip etmektir.

    2) Bâtınî ki; iç âlemini O’nunla alâkalı olmayan herşeye karşı bütün bütün kapamaktır. Hakk erleri, muhabbet dediklerinde bu ma’nâdaki muhabbeti kastederler. Onlara göre, lezzet, menfaat, hatta ma’nevî hazlara karşı duyulan alâkaya muhabbet denmez.. dense dense ona “mecâzî sevgi” denir.

    Ne var ki, muhabbeti hakîkî dahi olsa, Mahbûba taalluku i’tibâriyle, herkeste aynı seviyede değildir:

    1) Avamın muhabbeti, düşekalka bir muhabbettir ki, bunlar, Hakikat-ı Ahmediye’nin (as) gölgesinde ihsan rüyâları görür, ma’rifet şafaklarına dair emareler müşâhede eder.. ve yer yer ötelerden şahaplarla ürperir, uzaktan uzağa hayret ra’şeleri duyarlar.

    2) Havassın muhabbeti ki; onlar, muhabbet âleminin üveykleri gibidirler. Hemen her zaman Kur’ân’ın aydınlık dünyasında Ahlâk-ı Muhammedî’yi (sav) temsille ömürlerine derinlik kazandırırlar.. onu temsil ederken de, maddî-mâ-nevî, bedenî-ruhî hiçbir beklentiye girmez, hiçbir zevke talip olmazlar.. vazîfelerini en seviyeli şekilde yerine getirip başarılı bir temsil sergileyebilirlerse, salkımları ağırlaşan meyve ağaçları gibi, tevâzû kanatlarını yerlere kadar indirir ve “Sevgili!” der inlerler.. bir falso ve fiyaskoyla sarsıldıklarında da nefislerinin başına çullanır ve onunla yaka-paça olurlar.

    3) Havâs ötesi havâssın muhabbetidir ki; bunlar Muhammedî (sav) semâda yağmurla bütünleşmiş bulutlar gibidirler; varlığı O’nunla duyar, O’nunla yaşar.. O’nunla görür, O’nunla soluklarlar. Hiç bitmeyen bir devr-i dâim için-de sürekli dolar-boşalır; dolarken, hasret, çile ve vuslat arzusuyla dolarlar; boşalırken de ışığa biner, yeryüzüne iner ve canlı-cansız bütün varlığı şefkatle kucaklarlar.

    Muhabbet seviyeleri farklı dahi olsa, O’na aşk u iştiyakla yönelen herkes, alâkasının seviyesine göre mukâbele ve iltifâta mazhar olur. Birinciler, husûsî rahmet ve inâyet bulurlar O’nun kapısında.. ikinciler, celâlî ve cemâlî sıfatların idrâk ufkuna ulaşır, beşerî boşluklardan ve karanlıklardan kurtulurlar.. üçüncüler, O’nun vücudunun nurlarıyla ziyâdâr olup eşyânın hakîkatına uyanır ve varlığın perde arkasıyla münâsebete geçerler. Yani Cenâb-ı Hakk evvelâ, sübühât-ı vechiyle tecellî edip, sevdiği kimselerin cismânî ve zulmânî sıfatlarını yakar-yıkar, sonra da cemâlî nurlarıyla onları, sem’ u basar gibi ilâhî sıfatlar dairesine alır; damlayı derya, zerreyi de güneş yapar. Yani onları, benlik ve nefisleri cihetiyle acz u fakra uyarır, yok oldukları iz’ânına ulaştırır ve gönüllerini Zât-ı Ulûhiyetin envâr-ı vücûduyla doldurur.

    Bu mazhariyete eren muhib, varlık ve yoklukla izâh edilmeyen bir ebedî hayâta erer ve ateşte kızarmış bir demirin, ateş olmadığı halde, kendini ateş zannedip “ben ateşim” dediği gibi, o da duyuş ve sezişlerini bu türlü hulûl ve ittihâd şâibeli sözlerle mırıldanır. Bu türlü durumlarda esas olan göz açıklığı ve sünnet mîzanlarıdır. Ama; hâle mağlup, müşâhede ve hazlarıyla mahmûr Hakk erleri, bazen bu gerçeğe muhalif beyanda da bulunabilirler. Bu gibi durumlarda insaf ve onların niyetlerini araştırmak, aceleden hüküm vermemek çok önemlidir. Aksine, insan farkına varmadan “ -Kişi sevdiğiyle beraberdir” sözüyle maiyyet-i ilâhiyyeye mazhar pek çok kimseye düşmanlık beslemiş ve "..." kudsî hadîsinde ifâde buyurulduğu gibi, Allah dostlarına düşmanca tavır almakla, Allah’a karşı ilânı harp etmiş olur.
    AlıntıAlıntı

  8. Teşekkür edenler:

    Hezekiel (3.03.2012) , by_kernekli (3.03.2012)

 

 

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Page generated in 1.713.951.662.36700 seconds with 16 queries Sayfa Boyutu (240361)