turk-dreamworld.com Sitesine Hoþgeldiniz.


3 sonuçtan 1 ile 3 arasý
  1. #1
    Senior Member yasinyurt - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2012
    Mesajlar
    235
    Total 'Thanks' Received by This User :
    2 Bu Konu icin
    187 Toplam

    Standart Allah niçin kullarýný bir yaratmadý?

    Allah niçin kullarýný bir yaratmadý? Kimini kör, kimisini topal olarak yarattý?

    1- Allah mülk sahibidir. Mülkünde istediði gibi tasarruf eder. Kimse O'na karýþamaz ve O'nun îcâdýna müdâhale edemez. Senin zerratýný yaratan, terkibini düzenleyip insanî hüviyeti bahþeden Allah'týr (c.c). Sen bunlarý sana lûtfeden Allah'a daha evvel birþey vermemiþsin ki, O'nun karþýsýnda bir hak iddia edebilesin..

    Eðer sen, sana verilenler mukâbilinde Allah'a bir þey vermiþ olsaydýn, "Bir göz deðil iki göz ver, bir el deðil iki el ver!" gibi iddialarda bulunmaya; "Niye iki tane deðil de bir ayak verdin?" diye îtiraz etmeye belki hakkýn olurdu. Halbuki sen Allah'a (c.c) bir þey vermemiþsin ki -Hâþâ ve Kellâ O'na adaletsizlik isnadýnda bulunasýn. Haksýzlýk, ödenmeyen bir haktan gelir. Senin O'na karþý ne hakkýn var ki yerine getirilmedi de haksýzlýk irtikab edildi!..

    Allah-u Teâlâ hazretleri seni yokluktan çýkarýp var etmiþ: hem de insan olarak... Dikkat etsen; senin dûnunda birçok mahlûkat var ki, pekâlâ onlara bakýp nelere mazhar olduðunu düþünebilirsin.

    2- Cenâb-ý Allah, ba'zen insan'ýn ayaðýný alýr; onun karþýlýðýnda ahirette pekçok þey verir. Ayaðýný almakla o kimseye aczini, zaafýný, fakrýný hissettirir. Kalbini kendisine çevirtip, o insanýn duygularýna inkiþaf verirse, çok az birþey almakla, pek çok þeyler vermiþ olur. Demek ki zâhiren olmasa bile, hakikatda bu ona, Allah'ýn lûtfunun ifâdesidir. Týpký þehid edip cenneti vermesi gibi... Bir insan, muharebede þehid olur. Bu þehâdetle mahkeme-i Kübrâ ve Allah'ýn huzurunda, sýddîklarýn, sâlihlerin gýpta edeceði bir makama yükselir. Onu gören baþkalarý "Keþke Allah bize de harp meydanýnda þehâdet nasip etseydi" derler. Binâenaleyh, böyle bir insan parça parça da olsa çok þey kaybetmiþ sayýlmaz. Belki aldýðý þey ona nisbeten çok daha büyüktür.

    Çok nâdir olarak, bazý kimseler, bu mevzûda küskünlük, kýrgýnlýk, bedbinlik ve aþaðýlýk duygusu ile inhiraf etseler bile, pek çok kimselerde bu kabil eksiklikler, daha fazla, Allah'a teveccühe vesile olmuþtur. Bu itibarla haþarât-ý muzýrra nev'inden bir kýsým kimselerin, bu meseledeki kayýplarýnýn serriþte edilmesi yerinde deðildir. Bu mevzûda esas olan, ebede namzet insanlarýn ruhlarýnda o âleme âit iþtiyâký uyarmakdýr. Bu ârýzalýda, ârýzalarýn itmesiyle Hakk'a teveccühü; baþkalarýnda da ondan ibret alarak kanatlanmalarý þeklinde kendini gösteriyorsa, maksada uygun ve hikmetlidir.

    "Her iþte hikmeti vardýr, Abes fiil iþlemez Allah. . "

    Hz.Ý. Hakký
    AlýntýAlýntý

  2. Teşekkür edenler:

    Hezekiel (22.03.2012) , by_kernekli (21.03.2012)

  3. #2
    Senior Member yasinyurt - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2012
    Mesajlar
    235
    Total 'Thanks' Received by This User :
    2 Bu Konu icin
    187 Toplam

    Standart Cevap: Allah niçin kullarýný bir yaratmadý?

    ALLAH, ÝNSANLARI NEDEN BÝR VE EÞÝT YARATMAMIÞTIR?
    NEDEN ÝNSANLARIN BÝR KISMI ZENGÝNKEN, DÝÐER KISMI FAKÝRDÝR? VE YÝNE, BÝR KISIM ÝNSANLARIN HÝÇBÝR FÝZYOLOJÝK PROBLEMÝ YOKKEN, NEDEN BÝR KISMI KÖR, TOPAL, YA DA DAHA BAÞKA YÖNLERÝYLE MA’LÛLDÜR? ÖTE YANDAN, BAZI ÝNSANLAR MUSÝBET VE BELÂLARA MARUZ KALIRKEN, DAHA BAÞKALARININ RAHAT VE REHAVET ÝÇÝNDE ÖMÜR SÜRDÜKLERÝ GÖRÜLMEKTEDÝR. BÜTÜN BUNLARDAKÝ HÝKMET VE SEBEP, NE OLABÝLÝR?

    Günümüz insanýnýn zihnini her devirden daha çok meþgûl eden bu uzun soruya maddeler halinde, fakat kýsaca cevap vermeye çalýþalým:

    1. Ýnsan, sevdiðini onu tanýdýðý nisbette sever:

    Evet insan, sevdiðini onu tanýdýðý nisbette sever; tanýmadýðýnýn ise hep düþmaný olmuþtur o. Esasen, itiraz iþmam eden bütün sorularýn altýnda da böyle bir tanýmamazlýk yatmaktadýr. Eðer insan, kendi yaratýcýsýný tanýma mevzuunda herhangi bir þöhreti tanýmaya duyduðu iþtiyak kadar arzulu olsaydý.. Rabb'ini tanýtýp tarif eden muarrif üstadlarýn tedrisinden nasiplenerek, kâinat kitabýný Kitabullah'ýn ölçü ve kýstaslarýyla tetkike tâbi tutabilseydi.. Allah Rasûlü’nden sudûr ile hayata hayat olan hakikatlarý bir nebze dinleyip, neticede vicdanýnda hasýl olan nur hüzmelerinin maviliðiyle eþya ve hadiselerin lâhut âlemine ait yönünü seyredebilseydi, zihnini kurcalayan birçok mes'ele ve istifhama daha iþin baþýnda çare bulmuþ olacaktý. Gel gör ki, ilmin ve tefekkürün katledildiði bir devrede bunlarýn hiçbirinin varolduðunu söylememiz mümkün deðildir.

    2. Ýnsan dahil bütün varlýk ve bütün mükevvenat, Cenâb-ý Hakk'ýn mülküdür:

    Ýnsanýn kendini mâlik zannettiði ve bundan dolayý sahiplendiði nice þeyler vardýr ki, az bir düþünce ile onlarýn da hakiki sahip ve mâlikinin Allah olduðu idrâk edilir ve mâlikiyet da'vâsýndan vazgeçilir.

    Evet, aðzýmýza ***ürdüðümüz tek lokmanýn dahi mâliki biz olamayýz. Zirâ o tek lokmanýn hazýrlanýp soframýza gelmesi için koca kâinatýn vücudu gerekmektedir. Demek oluyor ki, bize o tek lokmayý bahþeden, ancak bütün kâinatý yaratmaya muktedir olan Zât olabilir. Madem ki herþeyin sahibi O’dur, öyleyse sahip olduðu mülkte tasarruf etme hakkýna da yalnýz O sahiptir. Zira, mülk sahibi mülkünde istediði gibi tasarruf edebilir ve mülkünde yalnýz mülk sahibi tasarrufta bulunabilir...

    Beþerin zulmüne ve cür’etinin derecesine bakýn ki, terzinin, model olarak kullandýðý insan üzerinde elbiseyi biçip kesmesine ve uzatýp kýsaltmasýna hakký olduðunu kabûl eder de, ayný hakký Cenâb-ý Hakk'a çok görür!..

    3. Allah'ýn sonsuz isimleri vardýr:

    Her isim, kendi tecellisine ma'kes olacak âyinelerin vücudunu gerektirir. Meselâ, Rezzâk ismi, rýzka muhtaç olanlarýn varlýðýný iktiza ettiði gibi, Þâfî ismi de hastalýklarýn ve o hastalýklara giriftar olanlarýn mevcudiyetlerini ve var olmalarýný ister. Bu tecelli keyfiyetini biz, bize bakan yönüyle te’vil ederken, buna “isimlerin imdada koþmasý” deriz. Allah (cc), Mucîb ismiyle darda kalanlarýn, Kâbýz ismiyle gaflete dalanlarýn, Basit ismiyle de sýkýntýda boðulanlarýn imdadýna koþar. Eðer bütün isimler teker teker ele alýnýp, tecelli keyfiyetlerinin gerektirdiði âyinedarlýk ve o âyýnedarlýkla alâkalý hâl, durum ve zemin tetkik edilebilse, iþte o zaman içtimâî hayatta farklýlýk gibi sanýlan manzaralarýn hikmet yüzü görülmüþ olacaktýr.

    Demek oluyor ki Cenâb-ý Hakk, Kendini bize bu sonsuz isimleriyle tanýtmakta ve bizlere Celâlî ve Cemâlî tecellilerini göstermektedir. Bir gülün dikenine Celâlî isimleriyle tecelli edip bize Celâlini tattýrdýðý gibi, gülün nazik yapraklarýna da Cemâlî isimleriyle tecelli eder ve bize Cemâlini tanýttýrýr. Nasýl ki bir ressam, tablosunda en az bahar mevsimi kadar kýþa da yer verir ve bir güzellik buudu olarak kýþýn o beyaz örtüsü üzerinde de durur; ayný þekilde, bir orman manzarasýnda renkli çiçeklerin yanýsýra aðaçlardan birine de bir yýlan konduruverir ve ýrmaklarýn, yeþilliklerin yanýnda kayalarý da ihmal etmez.. öyle de, Cenâb-ý Hakk, içtimâî tabloyu çeþitli isimlerinin tecelli kalemiyle çizmekte ve ona ayrý bir buud ve ayrý bir derinlik kazandýrmaktadýr. Zaten, bunu O'ndan daha güzel kim yapabilir ki..?

    4. Kâinatta zýtlýklar hâkimdir:

    Biz, partiküllerden galaksilere kadar her þeyde artý ve eksi kutub zýdlýðýný görmekteyiz. Zaten, kâinattaki mükemmel vahdet ve þaþmaz nizam da bu zýdlýktan doðmaktadýr. Bu fýtrat kanununa insan da uymalýdýr ki, cemiyette vahdet korunmuþ olsun. O halde insanlar, birbirine zýd durumlarý paylaþmalýdýr. Bu da, bir kýsmýnýn zengin, diðer kýsmýnýn fakir; bir bölümünün tok, diðer bölümünün aç; bir gurubun hasta ve sakat, diðer grubun ise saðlam ve sýhhatli olmasý gibi zýt durumlarýn vücudunu gerektirir. Nasýl kâinatý tamamen ayný kutuplarda toplamak mümkün deðilse, ayný þekilde insanlarý da ayný durum ve seviyede tutmak mümkün deðildir. Dýþtan yapýlacak her müdahele, bu hâkim dengeyi ve vahdetin saðladýðý âhengi bozar. Yýlanlarý ve fareleri bile ortadan kaldýrmak, tabiat kitabýnda çýkarýlan bir cümleyle deðiþiklik yapýp ma'nâyý bozmak olacaðýndan, nizama menfi tesir yapar. Herkesi fakir veya zengin yapmaya kalkýþmakla, herkesi erkek veya kadýn yapmaya çalýþmak arasýnda neticeye tesir yönüyle pek fark yoktur. Ah zavallý gayret ve boþa giden onca emek!..

    5. Arzu edilen neticeye ulaþma yolunda herbir meslek için yapýlan imtihan ve test sorularýnýn þekil ve mahiyetlerinin yanýsýra sayýlarý, zorluk ve kolaylýklarý da farklý farklýdýr:

    Cehennem’den kurtulma ve Cennet’e nail olma, netice bakýmýndan az bir mazhariyet midir ki, oraya girmek için belli bir imtihan ve derecesine göre hesaba çekilme mevzûbahis olmasýn? Þu dünyada ölmeyecek kadar ve ancak yetecek ölçüde verilen bir maaþ için gece gündüz çalýþýp didinen, yorulup çile çeken insan, mahrumiyeti ölümden daha beter bir Cennet hayatýna erme karþýlýðýnda, elbette en azýndan o maaþa hak kazanma uðrunda maruz kaldýðý þeyler kadar olsun bazý mahrumiyetlere maruz kalacaktýr. Bundan da anlaþýlýyor ki, cemiyet hayatýnda gördüðümüz birbirine zýd durumlar, herkesin kendi imtihanýný verme keyfiyetinin en normal bir tezahürüdür. Ýmtihan ise, herkesedir ve istisnasý da yoktur.

    6. Dünya maðrem, ahiret ise maðnemdir:

    Meþakkat burdadýr, nimetlere konmaksa orada. Ahirette hizmet ve talim olmadýðý için bütün sýkýntýlar burada çekilecek, üç buutlu sabýr ile imtihan burada verilecek, emniyet ve saadet orada elde edilecektir. Zirâ, dünya ahiretin, ahiret de dünyanýn raðmýna iþler. Ruh cesedin, cesed de ruhun raðmýna geliþir. Dünyada heveslerine göre yaþamaya çalýþanlar, ahirette hiç de hoþlarýna gitmeyecek bir hayatla karþýlaþýrlar. Burada çekilen sýkýntýlar ve katlanýlan mahrumiyetler, orada kazanýlacak ganimetlerin katlanarak verilmesine birer sebep teþkil edecektir. Bir kudsî hadîste bu husus þöyle dile getirilir: “Ýki emniyeti ve iki korkuyu bir arada vermem.” Allah, sevdiði kullarýnýn ahireti burada tüketmesine razý olmaz ve onlara böyle bir neticeyle karþýlaþmayacaklarý bir yaþama þekli lûtfeder.. hattâ cebreder.. ve bu cebir, bir cebr-i lutfî olur.

    7. Sýkýntý ve musîbetler istisnâî olup, vasatî bir insan ömrüne kýyasla çok kýsa bir zaman dilimini iþgal eder.

    Ýnsan, yirmidört saatlik ömrünü tetkik etse ve bu tetkikini geçirdiði bütün hayatýnýn zaman dilimlerine tatbik etse, görecektir ki, ömrünün kýyas kabûl etmeyecek oranda ekseriyeti rahat, rehavet, bolluk ve nimetler içinde geçmiþtir.

    Þimdi, bazý nimetlerin umûmî oluþu sebebiyle üzerlerinde hiç düþünmediðimizi nazara alarak, þu sorularý cevaplamaya çalýþalým: “Güneþ bizim kendi malýmýz mýdýr? Durmadan verdiði ýþýðýn karþýsýnda bugüne kadar hiç sarfiyat faturasý ödedik mi? Ya sýcaklýk kaynaðý olan ýsýsýna ne demeli? Yaðmura, buluta, rüzgâra ve topraða bizi hiç de tanýmadýklarý halde yaptýklarý yardým ve hizmetlerinden dolayý verdiðimiz ücretin faturasý acaba kaç kuruþtur? Senede kaç saniye hava kesintisine maruz kaldýk? Hiç güneþin doðmadýðý gün oldu mu? Ve, yýlýn kaç gününü bir hastalýðýn ýzdýrabýyla geçirdik?”

    Evet, sýhhatli ve neþeli geçirdiðimiz, nimetlerle burun buruna yaþadýðýmýz günlerimizle, hasta ve mahrumiyetler içinde bulunduðumuz günlerimizin yüzde hesabýyla orantýsýný çýkarýp þöyle bir istatistik yaptýðýmýzda göreceðiz ki, insanoðlunun þikâyet edip durduðu fakirlik, hastalýk, sakatlýk, belâ ve musîbet dönemleri hayatýnda çok kýsa bir süre iþgal etmekte ve daima gelip geçici olmaktadýr. Ayrýca bu süreler, ahiret hesabýna çok þey getirip, dünya hesabýna çok az þey ***ürmektedir. Kaldý ki, bu geçici ve kýsa devreli hallere sebebiyet vermesi bakýmýndan, insanlarýn ferd, aile ve millet olarak çeþitli sû-i istimalleri, ihmal ve kötü alýþkanlýklarý da söz konusudur. Bunun ötesinde, musibet ve hastalýklarýn pek çok rahmet yönleri ve pek çok kazandýrdýklarý da vardýr.

    Dünya tarihinde, sulh ile geçen asýrlarýn yanýnda savaþ yýllarý çok cüz'î kalýr. Ayný þekilde, zelzele dakikalarý toplansa, yüzyýllar içinde bir saatý bile doldurmaz. Yay eðri bile olsa ok doðrudur ve atýþ isabetli olur.

    Yakýn mesafeden bakýldýðýnda bir tabloda göze çarpan ma'nâsýz ve çirkin denebilecek gölgeler ve karanlýk renkler, o tablodaki güzelliklerle birlikte ve bir bütün olarak deðerlendirildiðinde, onlarýn fuzulî bir ayýp ve kusur deðil, tam aksine ma'nâlý bir âhenk ve güzellik içinde vazife yapmakta olduklarý takdir edilecektir. Elverir ki, göz ve kafa saðlam olsun ve bakýþ mesafesi iyi ayarlanabilsin!..

    8. Adalet, bir denge ma'nâsýný ifâde eder:

    Hayvana yüklenen heybe dengede olduðunda veya terazinin iki kefesi ayný hizada bulunduðunda, lügat ma'nâsýyla adalet yerine gelmiþ demektir.

    Allah âdildir ve dengeyi de bu adalet üzerine oturtmuþtur. Atomlardan galaksilere, nebatlardan hayvanlara ve ondan insanlara kadar her varlýða lüzumu derecesinde ve yaratýlýþlarýna uygun cihazlar verilmiþtir. Bu verilenlerin mukabilinde ise kimsenin birþey ödediði yoktur. Eðer adalet, almanýn karþýlýðýnda ayný oranda olmak þartýyla vermek ve dengeli, karþýlýklý mukabelede bulunmak ise, buyurun, Allah'ýn size verdiklerinin karþýlýðýný verin!

    Mülk bütünüyle Allah'a aittir. Bizim payýmýza düþen bir þey mi var? Allah'ýn meccanen verdiklerine karþý verecek neyimiz var ki? Allah, “Kulum, üzerinde bulunan ve hayatýnda istifade ettiðin herþeyden kendine ait olan kýsmý bir tarafa, bana ait olaný da bir tarafa ayýr” diyecek olsa, herhalde insanýn payýna düþen sadece bir “sýfýr” olacaktýr. Hattâ sýfýr bile, sahiplik ifâde eden “Benim” ifâdesine muhatap olmayacaktýr. Öyleyse mülk sahibinin, kendi mülkündeki tasarrufuna karýþma hak ve selâhiyetimiz yoktur. Ayrýca, karþýlýksýz verilenin ölçüsü ne olursa olsun, insana düþen sadece verilen kýsma teþekkür borcunu ifa etmekten ibarettir.

    Bir misâlle mes'eleyi tavzihte fayda var: Fakir, kimsesiz, atýyyenin en küçüðüne dahi muhtaç üç arkadaþ farzedelim. Servet sahibi bir zat geldi ve bunlarýn elinden tutarak, Selimiye'nin minareleri gibi üç ayrý yoldan herbirini minareye çýkardý. Çýkýþ esnasýnda, her basamakta onlara çeþitli ihsanlarda bulundu. Çýktýkca artan bu ihsanlar, onlardan birincisi için birinci þerefede, ikincisi için ikinci þerefede bitti. Üçüncüsü ise, minarenin en üst þerefesine kadar çýkarýldý ve diðerlerine göre daha çok ihsanlara mazhar oldu. Þimdi bu üç kiþiden birincisinin, ikinci ve üçüncü þahýslara bakarak þikayette bulunmaya, ikincinin de üçüncüye bakýp, adaletsizlikten dem vurmaya hakký olduðu söylenebilir mi? Hayýr, hiçbirinin zerrece þikâyete hakký yoktur. Hepsinin hakký, kendilerini basamak basamak minarenin belli bir seviyesine kadar çýkaran zata þükranlarýný sunmaktýr.

    Ýþte, Cenâb-ý Hakk'ýn lütûf ve ihsanlarýný da ayný ölçü içinde deðerlendirmek mümkündür. O, insaný yokluktan alýp varlýk basamaðýna, oradan da insanlýk seviyesine çýkarýrken, bunu sadece lûtuf ve ihsanýyla yapmýþtýr. Ýnsana düþen de, ihsanýn her mertebesinde O'na karþý teþekkürde bulunmak ve her nimete mukabil sadece þükran hissiyle coþmaktýr.

    Ýnsan biraz daha düþününce, Cenâb-ý Hakk'tan deðil þikayet etmek, Ondan herhangi birþey talep etmekten dahi hicabetmesi gerekir. Zirâ mâzide verdiklerinin þükrünü eda edememiþtir ki, istikbali adýna O'ndan bir talep ve istekte bulunsun. Ýstiyorsak, bu sadece O'nun lütûf ve ihsanýna olan inancýmýzdan ve istemeyi de bize Kendisi vermiþ bulunmasýndandýr.

    9. Maddî imkânlar yönüyle insanlarý ayný seviyeye getirmek mümkün olmadýðý gibi, faydalý da deðildir:

    Nice zenginler vardýr ki, bir fakirin geçirdiði mutlu bir gün karþýlýðýnda bütün servetini vermeyi canýna minnet bilir. Duyduðu huzursuzluk sebebiyle canýna kýyan çok zengin vardýr. Ancak bu, fakirlik her zaman huzur getirir ma'nâsýna anlaþýlmamalýdýr. Öyle fakirler de vardýr ki, her günü diken yutar gibi geçirirler. Bundan da anlaþýlýyor ki, ne zenginlik saadetin biricik sebebidir, ne de fakirlik.. Çünkü insan, yalnýzca mideden ibaret bir mahlûk deðildir. Onun midesinin yanýnda bir de ruhu, kalbi, duygusu, hisleri ve vicdaný vardýr.. ve esasen, insaný insan yapýp diðer varlýklardan ayýran da bunlardýr. Bunlar tatmin edilmedikçe bütün dünya tek bir insana verilse, yine o insan huzurdan nasibsizdir. Ýþte bütün mesele, fert ve toplumlarý huzur duyup, mutlulukla dolacaklarý bir zemine, bir ebedî meskene göre hazýrlamaktýr. Yoksa bu geçici dünyada ona ne verirseniz verin, onu mutlu edemezsiniz...

    10. Eþitlik anlayýþý:

    Zenginden alýp fakire vermek, esasen eþitlik getirmez; aksine kabiliyetlerin körelmesine, çalýþma arzusunun sönmesine, üretimin düþmesine ve sevgi, saygý, itaat ve þefkat gibi güzel duygularýn ölmesine yol açar. Neticede þahsýn eline birþey geçmeyecek veya geçen miktar da elinden alýnacaksa, o zaman sermaye için kim çalýþýr ve kim ter döker? Bunun içindir ki, komünist blok, ferdî mülkiyeti tanýmaya mecbur kalmýþ ve sistemlerinin temel taþýný kendi elleriyle parçalamýþtýr. O halde, zenginin malýný zorla elinden almak çare deðildir. Belki çare, onun kalbini kazanýp vermeye hazýrlamak ve böylece ona insanî bir duygu kazandýrmaktýr.

    Ticaret ahlâkýna riâyet edip çalýþan ve böylece meþrû yoldan servet sahibi olan bir insanýn malýný elinden alýp, kahve köþelerinde çene çalmakla vakit öldüren bir tembele vermek acaba adalet midir? Böyle bir davranýþ, cemiyetin bir kýsmýný maðdur ederken, diðer kýsmýný da sadece baþkasýnýn sýrtýndan geçinen asalak bir zümre haline getirmez mi? Böyle bir adalet teklif edenler, elinden malý zorla alýnýp fakire verilen insanlarla, asalak haline getirilmiþ fakirler arasýnda meydana gelmesi muhakkak kin ve düþmanlýðý acaba ne ile izale edecekler? Bütün bu cevapsýz kalan sorularýn verasýnda beþerî sistemlerin iflas haberi vardýr. Belli ki insanlýk, ancak Ýlâhî sistemle kurtulacaktýr!...

    Ve iþte Ýslâm, Allah korkusunun nezaretinde hem sermayeye, hem de emeðe gereken önemi vermiþ ve serveti zenginlerin elinde dönüp dolaþan bir “devlet” olmaktan çýkarýp, sadaka, zekât ve karz-ý hasen köprüsüyle fakir tabakayý besleyici musluklar ve oluklar tesis ederek, servetin akýþýný saðlamýþtýr. Ayrýca Ýslâm, bir yandan faiz, karaborsa ve spekülatif kazanç gibi meþrû olmayan yollarla fakirin ezilmesinin önüne geçerken, diðer yandan “Çalýþtýrdýðýnýz kiþinin ücretini daha alnýnýn teri kurumadan verin” diye fermanda bulunmuþtur. Evet, Ýslâm bir taraftan bu tedbirleri alýrken, diðer taraftan da hasýr üzerinde yaþayarak hayatýný sürdüren Nebî'sinin bu örnek davranýþýyla fakirliðin ahiret için ne demek olduðu dersini vermiþtir. Bu sayede yukarýdan þefkat ve merhamet, aþaðýdan ise hürmet ve itaatýn söz konusu olduðu bir cemiyet teþekkül etmiþ ve bütün bir toplum huzura kavuþmuþtur. Ýslâm tarihi, bu türlü duygu ve düþüncelerin ve akýllarý ve kalbleri teshir eden Ýlâhî kâidelerin pratiðe dökülüþünün en güzel endam aynasýdýr. Ýnanýyorum ki, onu bu perspektiften okuyup deðerlendirme, günümüz insanýna pek çok þey kazandýracak ve ictimâî týkanmalarý bertaraf etmenin en müessir yolunu bulmada onun elinden tutacaktýr.

    Zenginlik veya fakirlikten birini tercih, tamamen ferdin gönül dünyasýyla alâkalýdýr. Gözünü yüce ufuklara ve yüce ideallere dikmiþ, insanlýðý insanlýk semasýna çýkarmak için çýrpýnan bir ferdi, ne kadar zorlasanýz da ona göre zindan sayýlan zenginliðin mahbesine sokamazsýnýz. Ferdî plânda bu böyle olmakla beraber, cemiyet planýnda devletin güçlü olabilmesi için gerekli bütün þartlarýn hazýrlanmasý da, vazgeçilmez bir ehemmiyeti haizdir. Ýþte Ýslâm, bu muvazene ile insanlýðý kucaklamýþ.. ve tabiî, getirdiði prensiplere riâyet edildiði müddetçe de bu muvazene muhafaza edilmiþtir.

    Gönüller Sultaný'nýn ölçüleri içinde, dünya ahiretin yanýnda bir gölge, bir aðaç-altý konaklamasý, bir eðlence, bir oyun ve ebedî âleme kýyasla, Allah katýnda sinek kanadý kadar kýymet ve deðeri olmayan köhne bir menzildir. Fakat ayný dünya, diðer bir deðerlendirme ile, Cenâb-ý Hakk'ýn adýnýn bayraklaþtýrýlacaðý yüksek ufuklara yükselebilmenin en mühim vasýtasýdýr. Bu vasýta iyi kullanýlarak mü'minler, dünya devletleri arasýnda bir muvazene unsuru olacak ve her türlü diplomatik münasebetlerde parmaðýnýn iþareti takip edilen bir millet haline gelecektir. Nihayet her sahaya olduðu gibi, çarþý ve pazara da mü'minler hâkim olacaktýr ki, bunun en güzel örneðini yine Efendimiz'de görüyoruz. Çünkü O’nun Medine'ye teþriflerinden kýsa bir müddet sonra Medine pazarýna mü'minler hâkim olmuþ ve hiçbir zorlama sözkonusu olmadýðý halde yahudi, çarþý ve pazarý terk etmek mecburuyetinde kalmýþtýr.

    Hz. Ömer, harbe iþtirak edenlerin dýþýnda, deðiþik yerlerde binlerce at besliyordu. Hz. Osman binlerce deveyi yüküyle beraber baðýþlayacak kadar zengin ve cömertti. Zira her ikisini de birleþtiren bir nokta vardý ki, o da þuydu: Ýkisi de sade bir hayat sürüyor, bir parça kuru ekmek yiyor, kum üzerinde yatýyor ve halkla oturup kalkýyorlardý. Zorlama ile elde edilecek neticeler deðildi bunlar; bilakis Ýslâm'ýn kazandýrdýðý ruhtu ki, onlarý ve onlar gibileri yetiþtiriyor ve topluma hâdim kýlýyordu.

    Eðer insan unsuru, gerçekten en baþta gelen bir mes'ele ise ve bunu bayraklaþtýrýp köhne fikirlerine payanda yapmak isteyenler de dedikleri ve söylediklerinde yalancý deðillerse, o zaman gelin bu mes'eleye bir çare bulalým. Yani, ondört asýr evvel bulunmuþ çareyi yeniden gündeme getirelim. Zira insaný bir fazilet âbidesi haline getirecek tek çare, o Ýlâhî Reçete’yi aynen tatbik edip pratiðe dökmektir... Aksine baþka çare aramak, sadece hastalýðý müzminleþtirecektir.

    11. Sorunun belâ ve musîbetlerle alâkalý yönünü, yukarýda anlattýklarýmýza ek bir fezleke ile tamamlamaya çalýþalým :

    Belâ, musîbet, hastalýk ve sakatlýklarda cüz'î bir kýsým zararlar olsa bile, bunlarýn netice itibâriyle fevkalâde yararlý olduklarý söylenebilir. Zira, bazan terbiye gayesiyle çocuðumuzun kulaðýný çekiyor, vücudumuzu kurtarmak için kangren olmuþ bir parmaðý kesiyor ve icabýnda yýlan zehirinden ilaç yapabiliyoruz ve bütün bunlara i'tiraz eden olmuyor. Çünkü, gelecek büyük fayda için az bir zararýn iþlenmesine cevaz verilmiþ oluyor.

    Devam edelim: Þahin, serçenin kabiliyetini geliþtirir; halbuki zahiren onu korkutup tedirgin etmektedir. Bazan yaðmur, elektrik ve ateþten zarar görenler olabilir; fakat umûmî menfaatýn hatýrýna kimse çýkýp da ateþe, yaðmura veya elektriðe lânet okumaz. Oruçda ilk bakýþta beden için bir zahmet var olduðu kabûl edilebilir. Ancak o, vücuda direnç ve zindelik kazandýrýr. Asker için de ta’lim ve eðitimi ayný þekilde deðerlendirmek mümkündür. Ya ruhumuz; o da hastalýk ve musîbetlerle saflaþýp berraklaþarak, neticede Cennet’e ehil hale gelmesin mi? Böyle bir netice, hiç de küçümsenecek bir netice deðildir.

    Az alýp çok vermek, Allah'ýn þanýndandýr. O, icabýnda gözümüzü, ayaðýmýzý alýr ama, karþýlýðýnda þehidlik verir.. malýmýzý alýr, ahirette çok nimetlerle mükâfatlandýrýr; sabrettirir, karþýlýðýnda hadsiz sevaplar bahþeder.

    Hastalýklara, belâ ve musîbetlere sabýr ve tahammül, ibadetin menfî kýsmýndan sayýlýr. Evet, bunlarla da insan sevap kazanýr; sonra bunlarda riyâ korkusu da olmaz. Çünkü hiç kimse, gösteriþ için hasta olmaz.

    Belâ ve musîbetler, kiþinin derecesini de artýrýr. Daðlarda yükseklere çýkýldýkça oksijen azlýðýndan dolayý insanýn göðsünde sýkýþma olur; kar, fýrtýna ve boralar en fazla yüksek daðlarýn zirvesinde bulunur... Bu yüzdendir ki, en þiddetli belâlara daha çok Nebî'ler,veliler gibi kametleri bâlâ kimseler ma'ruz kalmýþ ve yüceliklere açýk kimseler de bu yolla zirveleþmiþlerdir.

    Belâ ve musîbetler, insanlara nimetlerin kadrini öðretir ve þükür yolunu açar. Açlýk, ekmeði katmer eder; iftar vakti bir bardak su ne kadar tatlýdýr. Hasta, sýhhatin kýymetini daha iyi idrak edip þükrettiði gibi, uzuvlarýndan biri eksik olan da, diðer uzuvlarýnýn deðerini anlamada baþkalarýndan daha fazla mesafe kat’eder.

    Ýnsan, nefis ve þeytan gibi hasýmlarýna karþý sürekli uyarýlmaya ve dikkati çekilmeye muhtaçtýr. Ýþte belâ ve musîbetler, insan için bu vazifeyi görür, onu günahlara karþý ikaz eder ve korurlar. Baþkasýnýn tarlasýna girmeye yeltenen koyuna þefkatli çobanýn attýðý ikaz taþlarý neyse, mü'min için belâ ve musîbetler de odur. Cebi dolu ve sýhhatli insanýn günaha girmesi daha kolaydýr. Halbuki mahrumiyet ve hastalýklar, onu böyle bir düþüþe karþý muhafaza eder. Ayrýca, hasta bir müsibetzedenin, aczini anlayýp gurur ve kibir hastalýðýndan kurtulmasýna sebep olabilen hastalýk ve musîbetler de, onun için tiryak ve ilaç hükmündedir. Hattâ öyle günahlar vardýr ki, onlara ancak musîbetler keffaret olabilir. Evet, nice belâ ve musîbetler vardýr ki, rüzgârýn aðaç yapraklarýný döktüðü gibi günahlarý döker ve insaný tertemiz hale getirir. Zaten, pâk olan Cennet'e de ancak böyle paklananlar girecektir.

    Mes'eleyi biraz daha husûsî vechesiyle ele alacak olursak, bir cemaatin yetiþmesinde baþa gelen belâ ve musîbetlerin rolü çok büyük ve büyüklüðü nisbetinde de mühimdir. Allah, da'vâyý omuzlayacak hasbî ve diðergâm ruhlarla ham ve menfaatperestleri tefrik edip ayýrmak hikmetine binaen çeþitli imtihanlarla da'vâ elemanlarýný sarsar, eler, elekten geçirir, tâ ki saf ve temiz olanlar diðerlerinden ayrýlsýn. Ve daha yolun yarýsýnda dökülecek zayýf karakterler, iþin baþýnda dökülsün ki, ileride çok kritik noktalarda bozgun yaþanmasýn!..

    Belâ ve musîbetler, bâzan umumîleþir. Böyle gelen belâlar, masumlarý da ayný kervana katar. Zirâ imtihan sýrrý, bunun böyle olmasýný gerektirmektedir. Þu kadar var ki, masumlar ahirette niyetlerine göre haþrolurlar, diðerleri de kendi niyetlerine göre. Herþeye raðmen belâ ve musîbet istenilmez, ancak geldiði zaman sabredilip sîneye çekilir. “Lûtfun da hoþ, kahrýn da hoþ!” diyebilmek ise, ayrý bir merhale mes'elesidir.

    Ýþlenen günah ve isyanlar, belâ ve musîbetlere davetiye çýkarmak gibidir. Geçmiþte birçok milletlerin mahvýna sebep olan da, iþte irtikap ettikleri bu cürümleridir. Bu türlü belâ ve musîbetlere karþý paratoner ve koruyucu durumunda olanlar ise, kendi günahlarý için aðladýðý kadar baþkalarýnýn günahlarý için de göz yaþý dökebilen ve hakîkî ruh inceliðine sahip gönül erleridir.
    AlýntýAlýntý

  4. Teşekkür edenler:

    Hezekiel (22.03.2012) , by_kernekli (21.03.2012)

  5. #3
    Member power34 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2009
    Mesajlar
    47
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    22 Toplam

    Standart Cevap: Allah niçin kullarýný bir yaratmadý?

    teþekürler
    AlýntýAlýntý

 

 

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.03.2012, 20:53
  2. Niçin gök gürlüyor?
    Von asemo im Forum Ýlginç Þeyler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26.06.2009, 11:18

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •  

Page generated in 1.711.645.364.94148 seconds with 15 queries Sayfa Boyutu (247764)