Vah haset edene, ah haset edilene!

Bazıları, bu makaleye neden bu isim verilmiş diye düşünebilirler! Makaleye bu ismin verilmesinin sebebi; Vah haset eden demişiz, zira haset eden zavallıdır, dünyasını da ahiretini de hüsrana uğratmış ve etrafına karanlıklar oluşturmuştur. Ah haset edilen demişiz, zira haset edilenlerin dilleri kesilir, elleri kırılır, ayaklarına zincirler vurulur, derileri soyulur, etleri yenilir, onlar toplumdan dışlanır, iftiralara maruz kalır… Bunlarla beraber bir de haset edilenin iç dünyasında oluşan kahırlar da bunun cabası. Zira haset edenler ağyarlar olsa haset edilen bundan fazla etkilenmez. Ama haset eden gayri ağyar oldu mu, bu durum haset edileni kahırlara boğar.
Ancak şu gerçeği de unutmamak gerekir ki; haset etmektense haset edilmek daha iyidir. Hatta bazı arifler şöyle demişlerdir “Haset edilmeyende hayır yoktur”. Ariflerin bu söylemlerinin çok farklı açılım ve anlamları vardır, buna rağmen Allah-u Teâlâ hayırlı insanları, hasetçinin hasedinden ve şerrinden korusun, çünkü hayırlı insanların vakitleri nakittir ve hayatlarını ilmi mücadele ile millete adamışlardır. Bir bilgenin “Ülkeme bir fasık bile fazladır” dediği gibi hizmet ehli hayırlı birisinin hizmetlerini yavaşlatmak için bir hasit yeterlidir. Zira hasit, birçok yalan ve iftira ile hayır ehlinin hayatını alt üst edecek, hizmetine mani olacaktır, işte bundan dolayı Allah-u Teâlâ “Ve min şerri hasidin iza hased” buyurarak bu hastalığın hayır ve hizmet ehline zararlarına vurgu yapmış ve insanları uyarmıştır. Ayet, hadis ve kitaplarda hasedin tadının tuzunun olmadığı, zehir gibi acı ve öldürücü olduğu açıklanmıştır. İnsanlara en verimli gençlik yıllarında fayda sağlayacak âlim bir adam veya faydalı bir insan, bir hasetçi yüzünden en verimli zamanında evinden barkından ediliyor, gurbete mecbur bırakılıyor, hizmet ve tebliğ noktasında geri plana itiliyor veya insanlarla arası açılıyor. Neden mi dersiniz? Çünkü böyleleri hizmet aşkı ile en verimli, enerji dolu yıllarında hizmet ettiklerinde halkın gözünde yıldız konumunda görülürler, böyle olunca da dünün efendileri kınanır ve eleştirilir duruma gelirler. İşte dünün efendileri kınanmasın, eleştirilmesin, kimse onlardan daha çok konuşmasın, hizmet etmesinler diye hasetçiler ve ekipleri daima hazır kıta iş başında olurlar. Bunun zararı kimedir acaba? Hem haset edilene, hem edene, hem topluma hem de inanç değerlerine… İslam tarihinde birçok faydaları olan insanların zahiren kötü akıbetlerinin, derbeder edilmelerinin veya yalnızlığa mahkûm bırakılmalarının kökünde haset yatmaktadır. Kabil’den günümüze yazıklar olsun haset ehli basit ve değersiz insanlara, ne acılar yaşattılar insanlara, ne bedeller ödettiler Müslümanlara!
Değerlerin erozyona uğradığı bir çağda yaşıyoruz ne yazık ki, falan kişinin düne kadar birçok hizmetleri, faydalı eserleri, yetiştirdiği talebeleri, mektebe kazandırdıkları olmasına rağmen, haset ehl-i beyefendiler bunları görmez, yok sayar hatta birde karalama kampanyası başlatırlar. Ancak hizmet sahibi bu düşüncelere sahip olanın safında yer aldığı zaman düne kadar beyefendiler tarafından yok sayılan, eleştirilen kişi hizmetleri ile beraber baş tacı edilir. Beyefendiler ve fikirdaşları buna ve hizmetlerine en ufak bir toz bile kondurmazlar.
Neden mi dersiniz? Çünkü hizmet ve eserleri olup, toplumda bir noktaya kadar tanınanın, onun safında yer alması ona güç ve kariyer kazandırır da ondan; bu ilkeli bir tutum değildir ve adama sormazlar mı; bu gün başına taç ettiğin bu kişi senin dün yerdiğin, yerden yere vurduğun kişidir, bu gün itibarı ile bunun senin safında olmaktan başka bir farkı düne göre yoktur; neden baş tacı ettin bunu? Cevap aslında ortadadır. Cevap ilkesizlik, kişiliksizlik, tutarsızlık ve hepsinin başında hasetçilik. Toplum olarak Ehlibeyt uğrunda Allah rızası için hizmet ve sahiplerine birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek kadirşinas olmamız ve bunların hizmet ağlarını genişletebilmeleri için elimizden gelenleri yapmamız ve bu hizmetleri yapanlara sahip çıkmamız gerekir, bu aynı zamanda hizmete, emeğe ve mektebi değerlere saygının da gereğidir. Bunları yapamıyorsak en azından yapılanlara karşı tavır içinde olmamamız gerekir.
Şunu unutmamak gerekir ki, bu ülkede din,mekteb adına var olan bütün kurum ve kuruluşlar ve bunların mensupları az yâda çok bu mektebe hizmet etmektedirler. Bu hizmetler kim yâda kimler tarafından yapılırsa yapılsın, işin içine haset girdiği takdirde haset eden de, edilen de, yapılan hizmet de çok zararlar görür ve insanlar ağır bedeller ödemek zorunda kalırlar. Onun için velayet ehli olan herkesin olaylara, yapılanlara, hizmetlere, kişilere takım ruhu ile değil de mektep ruhu ile bakması gerekir.
İslam toplumunda ağırlığınca altın değerinde değerlerimiz vardır, ancak haset ve hasetçilerin şerlerinden dolayı bunlar ayaklar altına atılmış, elleri kelepçelenmiş, ayaklarına prangalar vurulmuş, dillerine kilitler vurulmuş, etleri yenilmiş, tüyleri yolunmuştur.
İçindeki değerlerden faydalanmayan ve değerleri anti değer gören bir toplum kısır döngülerden asla kurtulamaz.
Böylelerinin yaşamı genellikle yokluk ve zaruret içinde geçer. Fakat böyleleri hiçbir zaman şikâyette bulunmaz, ilmin ve hizmet ettikleri değerlerin izzetini
korumasını bilirler ancak, çok mecbur bırakıldıkları zaman nazikçe şikâyette bulunmakla yetinirler.
Aziz kardeşlerim: İslam tarihinde Müslüman toplumlar içerisinde nice âlimler, arifler ve zarif insanlar bir kıskançlığın, kinin ve garazın kurbanı olmuşlar, en olgun ve faydalı dönemlerinde ya yalnızlığa mahkûm edilmişlerdir yahut hayata veda etmişlerdir.
Kıskançlık, insan karakterine musallat olan ve onun diğer bütün iyi hasletlerini gölgeleyen kötü huylardan birisi hatta başıdır ve bir akrep gibi insanın içini kemiren kıskançlık duygusunun etkisiyle evlat, kardeş katili olan dünya ve ahiretlerini virane eden mücrimler bile vardır. Dünya ve ahireti harap edecek, amelleri yakıp kül edecek haset ve hasetçilerin şerrinden “Rabbi’l Felak”a sığınırız. Selam ve dua ile