************ ALINTIDIR ************

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen bombalı saldırıların nedenlerine yönelik siyaset, medya ve akademik çevrelerin değerlendirmelerinde 3 ana fikir öne çıktı.

1- Bölgede Şii/Sünni mezhep çatışmasını çıkarmak.

2- Türkiye’yi Suriye bataklığına çekip savaşın bir parçası haline getirmek.

3-Bu saldırının Türkiye ve ABD’ye “ Esed sonrası Suriye’nin yeniden dizayn edilmesine yönelik bize rağmen karar veremezsiniz” diyen küresel güçlerin gerçekleştirdiği bir büyük provokasyon olduğuna dair dillendirilen fikirler.

Reyhanlı’daki terör saldırısının arkasında hangi devletlerin ya da gizli istihbarat örgütlerinin olduğuna dair yapılan analizlerde ise iki ülke öne çıktı veya bilinçli bir şekilde çıkarıldı!

Suriye İstihbaratı Muhaberat ile İran istihbaratı SAVAK!

Ancak ortada garip bir çelişki söz konusu!

Bombalı saldırıların nedenleri ve muhtemel sonuçları ile bu saldırıyı gerçekleştirdiği öne sürülen Suriye ve İran’ın sahip oldukları devlet gücü arasında bir kıyaslama yapıldığında böyle sofistike bir terör eyleminin Suriye ya da İran merkezli gerçekleşmiş olması mümkün değildir!

Çünkü Türkiye’nin Suriye bataklığına çekilmesi ile Ortadoğu’da bir Şii/Sünni mezhep savaşının çıkarılması şeklindeki her iki planın da uygulanması halinde bölgede Suriye ya da İran devletinin bundan sağlayacağı siyasi, ekonomik, askeri herhangi bir kazanımları söz konusu değil!

Bu tür terör saldırılarında eski istihbaratçı Mahir Kaynak tarafından ortaya konulan çok önemli ve oldukça da sağlıklı bir önerme vardır!

“ Bombalı terör eylemlerinin arkasındaki gerçek güç ve iradeye ulaşmanın en güzel yöntemi, saldırıyı hangi istihbaratın veya hangi taşeron örgütlerin gerçekleştirdiğinden ziyade önemli olan yapılan saldırıdan hangi devletin menfaat, çıkar ya da yarar elde ettiği gerçeğine odaklanmaktır.”

Olaya bu pencereden analiz edildiğinde Reyhanlı’da patlayan bombalardan İran’ın veya Suriye rejiminin herhangi bir çıkar sağlamış olması mümkün olmadığına göre ortaya çıkan gerçek şudur:

İran ve Suriye olayın arkasındaki gerçek faili gizlemek maksadı ile özellikle kamuoyunda hedef gösterilmiş birer günah keçileridir!

O zaman gerçekleştirilen menfur saldırının gerçek sorumlusu ve faili olan devlet kimdir?

Bölgede ve dünyada Türkiye ile birlikte ABD’ye mesaj vermek için böyle bir profesyonel terör saldırısını gerçekleştirebilecek cesaret, güç ve organizasyona sahip tek devlet sadece İsrail’dir!

Aslında ülkemizde Reyhanlı saldırısının arkasında İsrail olduğunu bilen pek çok insan var!

Ancak bu gerçeğin çok iyi bilindiği halde dillendirilmemesinin altında yatan iki önemli neden mevcut!

Ülkemizdeki Siyonizm güdümlü Sabetayist/ Masonik çevrelerin en büyük vazifesi kamuoyunun dikkatlerini İsrail gerçeğinden daima uzak tutmaya çalışmaktır.

Hayali senaryolarla, uydurma fikirlerle, masa başı hazırlanmış haberlerle, gerçekleri karartarak mükemmel boyutlarda yaptıkları her türlü dezenformasyon, manipülasyon, bilgi kirliliği ve illüzyonlar sayesinde kamuoyu öfkesini İsrail yerine sürekli başka ülke ve milletlere yöneltmeyi yıllardır büyük bir ustalıkla başarmaktadırlar.

İsrail gerçeğinden haberdar siyasetçi, gazeteci, aydın, entelektüel, akademisyen geçinen bazı çevreler ise İsrail korkusunu kalplerinden, akıllarından sökerek fikirsel anlamda gerçek bir özgürlük ve bağımsızlık şerefine henüz nail olamadıkları için Siyonizm tehlikesini bildikleri halde gizlemek zorunda kalmaktadırlar.

Ülkemizde İsrail ve işbirlikçilerinin düşmanlıklarının hedefi haline gelebilecek her türlü söylem, eylem ve tavırdan kaçınmak adeta değişmesi dahi teklif edilemeyecek bir Anayasa kuralıdır! İsrail’i karşına almak, engerek yılanının yuvasına eline sokmakla eş değerdir!

İsrail korkusu o kadar şiddetli ki; Reyhanlı’da 52 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının faili gösterilen THKP-C Acilciler örgütünün lideri Mihraç Ural, BBC Türkçe’ye “yapanlar kim olursa olsun saldırılarda İsrail istihbarat servisinin parmağı olduğu” şeklinde yaptığı açıklaması dahi özgür ve hür basın naraları atan ülke medyası tarafından yok farz edildi!

“İsrail, Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek için özür dilemekte dâhil Mavi Marmara yardım gemisine yapılan baskında ölenlerin ailelerin tazminat ödemeyi ve Gazze’ye uygulanan ambargoyu hafifletmeyi düşündüğü bir dönemde Reyhanlı terör eylemini neden gerçekleştirsin ki?” benzeri bir soru akıllara gelebilir!

Türkiye ile İsrail’i tekrar bir araya getiren süreç Suriye’deki Arap Baharı ile başladı!

Peki, Suriye, İsrail için neden bu kadar önemli?

Bu sorunun cevabını yine bir Suriyeli’den öğrenmek en doğrusudur!

Baas rejiminin en etkili isimlerinden ve en zengin işadamlarından Rami Makluf, Suriye’de yaşanan Arap Baharı ile ilgili şu çarpıcı değerlendirmelerde bulunmuştu:

“Suriye, Mısır ve Libya'ya asla benzemez. Suriye, coğrafi yapısıyla İsrail'in komşusudur. Rejim giderse yerine gelecek olanlar İslamcılar ve bu en çok İsrail'in başını ağrıtır. İslamcılar yönetime gelirse, ilk 5 yıl içinde Kudüs'ü ele geçirmek için harekete geçecekler yani İsrail'i hedef alacaklardır. İsrail için en iyisi ve en güvenlisi Suriye'de mevcut rejimdir. Bizim güvenliğimiz, İsrail'in güvenliğidir.”

İsrail Başbakanı Netanyahu da “Benim Türkiye'den özür dilememin sebebi, Suriye'deki krizdir. Suriye'deki krizin derinleşmesi, üç yıldır Türkiye ile İsrail arasındaki ayrılığa son verilmesinde en büyük etken olmuştur” şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Suriye’de Esed rejimine karşı silahlı bir Cihad mücadelesi veren Özgür Suriye Ordusunun arkasındaki gerçek irade ve gücün Türkiye olduğunu çok iyi bilen İsrail, ister istemez Türkiye ile pazarlığa oturmak mecburiyetinde kaldı.

İsrail, pazarlık masasında Türkiye’yi ikna edebilmek için koz olarak PKK’yı kullanırken; Türkiye ise İsrail’i ikna edebilmek için Suriye’deki İslami direniş ordusunun yaptırım gücünü elinde tutuyordu!

Sonuçta iki devlette olağanüstü mecburiyet ve zaruretler karşısında güven esasına dayalı olmasa bile zımni olarak masadan anlaşarak ayrıldılar!

İsrail, Esed sonrası kurulacak yeni Suriye’de kendisi ile iyi geçinebilecek bir siyasi kadronun işbaşına gelme tavizini Türkiye’den alırken; buna karşın Türkiye ise 40 yıldır başına bela PKK terör örgütünün dağıtılması tavizini İsrail’den koparmıştı!

Sonuçta İsrail, Türkiye’nin isteği üzerine İmralı/Kandil/Avrupa üçgeninden PKK’nın tasfiye edilmesi sürecine onay verdi.

Ayrıca İsrail, Mavi Marmara gemisine yapılan baskında öldürülen 9 Türk vatandaşı ile ilgili öne sürdüğü 3 şartı da kabul ettiğini tüm dünyaya açıkladı.

İsrail’den böyle olumlu adımlar peşi sıra gelirken aynı şey Türkiye için geçerli değildi!

Türkiye, PKK’nın tasfiyesi karşılığında Suriye’de Esed sonrası iktidara gelecek olan Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Güçler Koalisyonu (SMDK) yöneticilerine, İsrail’le iyi ilişkiler içerisinde olmaları gerektiğine dair herhangi bir öneri, telkin ya da siyasi bir baskıda bulunmamıştı!

Açıkçası İsrail, Türkiye tarafından tongaya düşürüldüğünü anlayınca O da çözüm sürecini provoke edecek girişimlerde bulundu!

Kandil ile BDP yetkililerinin ağzından ülkemizde sürece şiddetli bir şekilde karşı çıkan çevrelerin ellerini AKP iktidarına karşı güçlendirecek çok sert ve radikal açıklamalar yaptırdı.

“Kimse PKK’ya terör örgütü diyemez… Özerklik vazgeçilmesi mümkün olmayan en büyük hedefimizdir… Nihai amacımız Öcalan’ın özgürlüğüdür... Silahları terk etmedik, sadece bir kenara bıraktık… Valileri, Kaymakamları bölge halkı seçsin... vs…”

Çözüm sürecini baltalayacak kışkırtıcı, tahrik edici söylemlerin benzerleri aynı şekilde Akil İnsanlar Heyeti içerisindeki İsrail güdümlü isimlerden de gelmeye başladı.

-Keşke çözüm süreci Öcalan’ın serbest bırakıldığı bir dönemde başlamış olsa idi.(Can Paker)

- Kimse Abdullah Öcalan’a bebek katili dememeli.(Cemal Uşşak)

- Abdullah Öcalan serbest bırakılabilir.( Yücel Sayman)

İsrail’e bu konuda en ilginç destek ise AKP iktidarının içinden geldi!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, PKK militanları için “Cehennemin dibine gitsinler” şeklindeki oldukça sert açıklaması içimizdeki İsrailcilere verilmiş oldukça anlamlı bir destekti!

İsrail’in çözüm sürecini baltalamaya yönelik yaptığı en büyük provokasyonlardan birisini bizzat Türk Silahlı Kuvvetleri deşifre ederek kamuoyuna açıkladı!

13 Mayıs 2013’ te Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden yaptığı açıklamada "Teröristlerin sınır ötesine çekilmesine ait herhangi bir görüntü ve bilgi elimizde mevcut değildir” dedi!

Terör örgütü PKK'nın Kandil'deki yöneticisi Murat Karayılan’ın 8 Mayıs'tan itibaren örgüt üyelerinin sınır dışına çıkacağını açıklamış olmasına rağmen, terörist unsurların sınır dışına çıkmasına engel olan elbette İsrail’di!

İsrail, çözüm sürecini provoke edecek söylem ve eylemlerden herhangi bir netice alamadığını görünce, Türkiye’ye gereken mesajı vermek için Reyhanlı’da 52 kişinin hayatını kaybettiği Cumhuriyet tarihinin en büyük bombalı saldırısını düzenledi!

Elbette İsrail’i kazıklamanın, tongaya düşürmenin, aldatmanın bir acı faturası olmalı idi!

Ve bu faturayı Türkiye ağır bir şekilde ödedi!

Türkiye’nin bu acı faturayı ödemesinin en büyük nedenlerinden birisi de MİT’in içinde yuvalanmış MOSSAD’a angaje iç ihanet şebekesinin neden olduğu istihbarat skandalıydı!

19 Mayıs 2013’ te Milliyet’te yayınlanan istihbarat raporuna göre Hatay Emniyet Müdürlüğü’nün, olaydan iki gün önce gelen ihbarı, resmi yazıyla Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) bildirdiği, ancak MİT’in, “Grubu biz takip ediyoruz, siz bırakın” yanıtını verdiği yazılıydı!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Hatay'ın Reyhanlı ilçesine yaptığı ziyarette "Hem emniyet hem istihbarat zanlıları takip ediyordu. Saldırı takip altında nasıl oldu? Bununla ilgili çalışmalar yapılıyordur" şeklindeki beyanatının hedefi de MİT içindeki İsrail işbirlikçisi bu ihanet şebekesi idi!

İsrail, Reyhanlı saldırısı üzerinden AKP iktidarına ”Suriye meselesi ile ilgili verdiğiniz sözlerde durmamakta ısrar ederseniz daha çok Reyhanlı benzeri saldırılarla karşı karşıya kalırsınız” mesajını açık bir şekilde iletti!

Türkiye mesajı almış, anlamış ve gerekeni yapmıştı!

İsrail’in bu şantajına karşı Türkiye’nin attığı adımları 5 ana başlıkta toplamak mümkün.

1- Başbakan Erdoğan Meclis grup toplantısında Reyhanlı saldırıları sonrası yeniden alevlenen Suriye politikası eleştirilerine değinirken, Banyas'taki son kıyıma sözü getirip “katledilen bebekleri görmezden gelmektense siyaset yapmayı bırakır gideriz” dedi.

Erdoğan açıkça İsrail’e “Suriye politikamızdan vazgeçmektense iktidarı kaybetmeye hazırız” diyordu!

2-Mavi Marmara yardım gemisine İsrail askerlerinin yaptıkları baskında öldürülen Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan da ABD’ye ***ürüldü.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir araya geldiği kahvaltıya, Ahmet Doğan da katılarak Başkan Obama’ya yazdığı mektubu iletmek üzere ABD Dışişleri Bakanına teslim edildi.

3- Başbakan Erdoğan’ın, Reyhanlı saldırısı sonrasında gerçekleştirdiği ve bütün dünya liderlerini kıskandıracak şekilde “A PROTOKOLLÜ; FİRST-CLASS” ağırlandığı ABD ziyaretinde, Obama yönetimi ile Esed rejimin yıkılması konusunda 6 maddelik bir taslak üzerinde anlaştıkları dünyaya ilan edildi.

4-Başbakan Erdoğan ABD ziyareti sonrası Suriye konusunda Rusya ve Çin’i de ikna edebilmek için bu iki ülkeyi de ziyaret edeceğini söyleyerek İsrail’e meydan okudu.

5- Başbakan Erdoğan Haziran ayı içerisinde Gazze ziyaretini gerçekleştireceğini ABD’de bir kez daha yenileyerek bu konudaki kararlığını tekrar vurgulamış oldu.

Türkiye’nin bu 5 restinden sonra Suriye’deki Esed yönetimi ile ilgili İsrail’den çok çarpıcı bir açıklama geldi!

İsrail’in önde gelen gazetelerinden Jerusalem Post’ın haberine göre İsrailli bir savunma bakanlığı yetkilisi, ülkesinin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ’in gücünü hafife aldığını ve Esed'in düşmesi artık İsrail'in lehine görülmediğini söylüyordu!

Bu açıklamanın anlamı ise İsrail, Suriye meselesinde Türkiye’nin restlerini görmüş ve “Suriye’deki Esed iktidarının varlığı benim için bir var olma, yok olma meselesidir. Türkiye’nin var gücü ile savaş ilan ettiği Beşşar Esed’e, İsrail bütün gücü ile destek vermeye devam edecektir. O zaman hodri meydan” diyerek Türkiye’yi tehdit etmişti!

Açıkçası Suriye meselesi nedeniyle bundan sonra hem İsrail’in hem de Türkiye’nin birbirlerine daha ne gibi sürpriz yeni siyasi hamleler yapacaklarına dair bütün bir dünya büyük bir merak, ilgi ve heyecanla gelişmeleri izlemeye devam ediyor!

************ ALINTIDIR ************