[Değerli Ziyaretci, linki görmeniz icin bu mesaja cevap yazmanız gerekiyorÜye olmak icin burayı tıklayınız]


Dolar!

02.12.2016 Cuma

CUMHURBAŞKANI ve hükümet piyasada dolar talebini azaltacak, böylece doların yükselişini dizginleyecek uygulamaları açıklıyor, vatandaşları ellerindeki doları altına veya TL'ye çevirmeye çağırıyor.

Bunlar elbette isabetlidir, elbette desteklemek lazımdır. Fakat yeterli midir?



Dövizdeki sıkıntının yakıcı hale geldiğini TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes ve YİK Başkanı Tuncay Özilhan da açıkça anlattı. Başbakan da “içinde bulunduğumuz durum” itibarıyla hak verdi, 2017’nin daha iyi olacağını söyledi.



Dövizin ateşi frenlense bile reel ekonomiye yapacağı etki endişe veriyor.



TAŞA TOPRAĞA YATIRIM



Dövizden çok rasyonel düşünceye ihtiyacımız olduğu için ben bu can yakıcı döviz sorununa rasyonel düşünce pratiğini geliştirme açısından bakmak istiyorum.



Rasyonel düşüncenin birinci pratiği sebep-sonuç ilişkilerini araştırmaktır: Niye böyle bir sonuçla yani döviz sorunuyla karşılaştık?



Evet dolar dünyada da yükseliyor çünkü Amerika kriz döneminde bastığı paraları şimdi faizle geri çekiyor. Tamam da TL niye en çok kıymet kaybeden iki paradan biri?



Çünkü ekonomimiz döviz ihtiyacını karşılayacak kadar teknoloji üretip satamıyor.



Tam bu noktada sanayici Rahmi Koç’un şu sözlerini hatırlamalıyız:



“Yatırımlar taşa toprağa gitti, rekabet gücü kazanamadık, uluslararası rekabette 7-8 yıl yerimizde saydık.” (18 Şubat 2016)



O paralar teknolojiye gitseydi rekabet gücümüz artardı, döviz sıkıntımız böyle olmazdı.



Fakat “teknoloji, yapısal reform; rekabet gücü” gibi konuları geçen dört-beş yılda ne kadar konuştuk? Siyasetin gündeminde bunların yeri ne kadardı?



UYARILAR YAPILMIŞTI



TÜSİAD’ın eski başkanlarından Muharrem Yılmaz, iki buçuk yıl önce “Türkiye’nin rekabet gücü giderek azalıyor” diye uyararak şunu söylemişti:



“Böyle giderse 2023 hedeflerini yakalayamayız!” (23 Mayıs 2014)



Yılmaz’a böyle konuştuğu için “vatan haini” bile demiştik!



O zaman ekonominin başında bulunan Ali Babacan da uyarılar yapıyordu:



“Üretmeden, dışarıdan sağlanan krediyle lüks AVM, lüks konut Türkiye’yi çıkmaza sokabilir.” (24 Temmuz 2014)



Babacan yapısal reformlar ve hukuk devleti vurguları yapıyor, “Tek çaremiz Avrupa hukukudur” diyordu. Fakat siyasetin gündeminde bunlar yoktu.



Bugün de Mehmet Şimşek ekonomik “hakikatleri” söylüyor fakat siyasetin gündemi yine farklı.



Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz de o sırada Türkiye’nin “cari açık” yani ihracattan yeterli dövizi kazanamamak sorununa dikkat çekiyor, “Yolun sonuna geldiniz” uyarısını yapıyordu. (18 Ağustos 2014)



Evet yolun sonu, yani dünyadaki para bolluğunun sonu!



SEBEPLER VE SONUÇLAR



Döviz sıkıntısı, Türkiye’nin iki asırlık sorunudur. Bunun temelinde sanayileşmede gecikmemiz var. Onun da temelinde matbaada, bilimde, gecikmek gibi “tarihi değiştiren” faktörler var.



Tarihçi Donald Quataert’e göre 1913 yılında Osmanlı’da fert başına gelir İngiltere’nin onda biri kadardı! Çünkü sanayi yoktu, Avrupa’dan kibrit almak için 1914 bütçesine o zamanın parasıyla 200 bin lira konulmuştu.



Geçmişteki sebepler gelecekleri nasıl etkiliyor görüyor musunuz?



Bugünkü davranışlar da yarınlarımızı belirleyecek.



Evet bugün Türkiye’nin ihracatı 150 milyar dolar. Fakat bizden sonra yola çıkan Güney Kore’nin ihracatı 580 milyar dolar ve orada kişi başına gelir bizim üç katımız! Çünkü ileri teknoloji ürünleri satıyorlar.



Türkiye’nin güçlenmek, dünyada söz sahibi olmak, bölgesel tehditleri caydırmak için tek yolu var: Hamaset ve popülizm değil, tam aksine rasyonel zihniyet, rasyonel programlar, yapısal reformlar, ileri teknoloji sayesinde yüksek rekabet gücü...



Peki siyaset bunları mı konuşuyor?!



Taha AKYOL