turk-dreamworld.com Sitesine Hoşgeldiniz.


1. sayfa - 7 sayfa var 12345 ... SonuncuSonuncu
69 sonuçtan 1 ile 10 arası
  1. #1
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Faydali bitkiler..

    19 Kurtpençesi Otu

    Kurtpençesi (Lycopodium clavatum), yöresel olarak, kurtayağı, kibritotu ve yer yosunu adlarıyla anılır. Her zaman yeşil olan bu yosunsu bitki, iki metreye kadar varan tutunma filizleri ile ormanların zeminlerinde kök salarak uzanır. Bu filizlerden, 7-10cm uzunluğunda, süpürgeotunu andıran, ama ondan çok daha yumuşak ve sık yapraklı pek çok dallara ayrılan saplar fışkırır. Çok yıllık, otsu ve çiçeksiz bir bitkidir. Kuzey-doğu Anadolu (Trabzon, Rize, Çoruh) dağlarının nemli kısımlarında (Orman açıklıkları) yetişir.çeşitli alkaloitler içerir. Dört yaşındaki bitki, göbek tozu diye adlandırılan sarı çiçek (spor ) tozlarını içeren, sarımsı başaklar oluşturur. Bu toz, sürtünmeyle tahriş olmuş deriyi tedavi etmekle kullanılır. Kurtpençesi, radyum içeren bir şifalı bitkidir ve uzun kolları, sarı çiçek tozu içeren başakları ile, öteki yosunsu bitkilerden kolayca ayırt edilebilir. Denizden yüksekliği 600 metreden fazla olan ormanların kuzey yönlerinde ve kıyılarında yetişir. Güneş ışınlarının altında kaldığında yaşama gücünü yitirdiği için, üstündeki ağaçlar kesildiğinde sararır ve sonra da tümüyle yok olur. Kurtpençesi, Avusturya ve Almanya da doğayı koruma yasası kapsamındadır. Bitki toptancıları, kaliteli olmaları için, bu bitkiyi kuzey ülkelerinden sağlamaktadırlar. Eklemler deforme olmuş olsalar bile, romatizma ve gut hastalıklarında, kronik kabızlıkta ve basurda kurtpençesi çayı önerilir. Ama, ishalden şikayetçi olanlar ondan uzak durmalıdırlar, çünkü bu durumda bağırsak kramplarına yol açabilir. Bitki hiçbir zaman kaynatılmamalı, yalnızca kaynar suyla, haşlanmalıdır (demlenmelidir). Bitki, tüm idrar ve cinsel organ hastalıkları, testis (erbezi ) ağrıları ve sertleşmeleri, böbrek kumu ve böbrek sancılarında kullanılır. Karaciğer iltihabında, karaciğer katılgandoku urlarında, kötü karakterli olsalar bile, bitki kullanılabilir. İyileşmekte olan hastanın eski gücüne en kısa sürede kavuşmasına da yardım eder.
    AlıntıAlıntı

  2. #2
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    19 Yakı Otu

    Küçükçiçekli Yakıotu (Epilobium parviflorum);Türkiye’ de de yetişen fakat yeterince tanınmayan bir bitki olup, ithal olarak Avrupa ülkelerinden temin edilmektedir. Yakıotu’ nun birçok türü vardır. Şifalı ve zararsız olan türleri şöyle sıralayabiliriz:

    * Pembe-kırmızı yakıotu (E. roseum),
    * Küçük çiçekli yakıotu (E. parviflorum),
    * Dağ yakıotu (E. montanium),
    * Civciv yakıotu (E.alsinifolium)
    * Koyu yeşil yakıotu (E. obscrum),
    * Mızrak yapraklı yakıotu (E. lanzeolatum),
    * Tepe yakıotu (E. collinum),
    * Çakıl yakıotu (E. fleicsher),
    * Alp yakıotu (E. anagalidifolium).

    Bu şifalı ve de zararsız olan yakıotu türlerini, küçük çiçekli oluşu ve çiçek renklerinin ise kırmızımsı açık pembe veya beyazımsı oluşundan tanıyabilirsiniz. Şifalı türlerin, sap, yaprak ve çiçekleri olmak üzere bitkinin tümü toplanılarak kullanılabilir. Yukarıda sıraladığımız Küçük çiçekli yakıotu türleri ile karıştırılması olanaksız olan iki tür yakıotu insanlara zararlıdır. Toplanmamaları ve kullanılmamaları gerekir. Zararlı olanlar; Sert tüylü veya Uzun tüylü yakıotu (E. hirsitum) ve Orman yakıotu (E. angustifolium) dur. Bu iki türü ayırt edici özellik, çiçekleri ilk açtığında başparmağınız büyüklüğünde ve renginin erguvan oluşudur. Sert tüylü veya Uzun tüylü yakıotu (E. hirsitum) sığ ve durgun suların içinde yada kenarlarında, 140-160 cm. kadar boylanabilen gruplar halinde yetişirler. Gövde ve yaprakları etli görünümde, yaprakların alt tarafları hafif tüylü dür. Orman yakıotu (E. angustifolium) da aynı boya erişebilen ve özellikle adından da anlaşılacağı üzere ormanların ağaçsız kesimleri ile orman bölgelerinin kıyılarında yetişir. Sert tüylü yakıotu' nda olduğu gibi erguvan rengindeki büyük çiçekleri, üçgen şeklinde uzun salkımlar halinde, kırmızıya benzer gövdenin uç kısmında açarlar. Orman yakıotu (E. angustifolium) türüne çok fazla rastlanmaktadır. Bu iki tür hiçbir zaman hastalıkların tedavisinde kullanılmazlar. (Bkz.: Tedavi Amaçlı Kullanılmayan Yakı Otları). Küçük çiçekli yakıotu, sap, yaprak ve çiçekleri tannidler, Beta-Sitosterin şekerler ve flavonlar içermektedir. Kullanılması gereken türler arasında olan Küçük çiçekli yakıotu, çiçeklenmeye başladığı dönem olan Haziran-Temmuz aylarında toprak üstünde kalan kısmı kesilir. Bütün halindeki (gövde, yaprak, çiçek) bitkiler demet yapılarak havadar ve gölgeli bir yerde asılarak kurumaya terk edilir. Demetler iyice kuruduktan sonra ince bir şekilde kıyılır. Hazırlanan bu materyal, hava almayacak şekilde kaplarda muhafaza edilir.
    Küçük çiçekli yakıotu; Prostat hastalıkların da (prostat iltihabı, prostat büyümesi) kullanılan etkin bir bitki olarak tanınmış ve gerçek bir başarı göstermiştir. Çok kısa zaman içinde, bütün Avrupa ülkelerinde ve daha birçok başka ülkelerde pek çok insana yardımcı olarak, hızla tanınmaya başlamıştır. Küçük çiçekli yakıotu ile hazırlanan çaylarla tedaviye başlanıldığında kişide sıkıntıların aksine bir gevşeme ve rahatlık görülür. Bu etki ile geceleri çok sık olan tuvalete gitme ihtiyacında bir azalma olduğu belirgin bir şekilde kendini gösterir. İdrar kesesi hastalıklarına karşı çay kürü etkili olarak kullanılabilmektedir.Üç kere prostat ameliyatı olmuş bir hastanın (kanser olduğu tesbit edilmiş) durumu hiç de iyi değilken, yakıotu çayı içmesi tavsiye edildiği ve bu kişinin sağlığına kavuşmuş olduğu belirtilmektedir (Referans 1). Prostat ameliyatı yapılmışsa, operasyon sonrası ortaya çıkan yanmalara veya meydana gelebilecek daha başka rahatsızlıklara karşı da yakıotu büyük bir başarı sağlar. Ama ne olursa olsun, bir doktora danışmak gerektiğini unutmamalıyız! Mesane, prostat, döl yatağı kanseri ve böbrek hastalıklarında çay tedavisi oldukça başarılı sonuçlar vermektedir (Referans 1). Bu hastalıklarda, tıbbi tedavinin yanı sıra küçük çiçekli yakıotu çayının, iyileşmeyi destekleyebilecek bir kür olarak kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur. İçerdiği etken maddeler, tedaviye hiçbir olumsuz etki etmeyeceğini kanıtlamaktadır.
    Uyarı: Küçük çiçekli yakıotu ile yapılan 2 haftalık kürden sonra 2-3 gün ara vermek gerekmektedir. Ara vermeksizin uygulanan tedavi yöntemlerinde bazı kişilerde kabızlık görülmektedir. Başkaca bilinen bir yan etkisi yoktur.
    Kullanım Biçimleri:
    Çay hazırlamak: İnce kıyılmış ve kurutulmuş yarım tatlı kaşığı küçük çiçekli yakıotu, 1 su bardağı kaynar su ile haşlanır (kaynatılmaz). Su bardağının ağzı kapatılarak yaklaşık 10 dakika demlenmeye bırakılır, bu süre sonunda süzülür. Yeni demlenmiş çay, sabah aç karnına ve akşam yemeğinden yarım saat önce olmak üzere yalnızca günde 2 defa 1’ er bardak hazırlanarak içilir. Hastalığın tamamen iyileşebilmesi için, bu çayı uzun bir süre içmek gerekebilir. Tavsiye edilen kür süresi 2 haftadır. 2 haftalık kürden sonra 2-3 gün ara vermek gerekmektedir.
    AlıntıAlıntı

  3. #3
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Bitkinin değişik türleri vardır. Tırmanıcı yoğurtotu (Galium aparine L.), tarlalarda, çayırlarda, çit kıyılarında çalılıkların arasında bolca yetişir ve çiftçiler onu zararlı ot olarak bilirler. 60-160cm boyundaki bitkinin yaprakları halka dizilişlidir ve uzunca saplı, yeşil –beyaz renkli çiçek şemsiyeleri vardır. Sapındaki tüylerin yardımıyla rahatça tırmanabilir. Yöresel olarak, yapışkan otu, çobansüzeği, sünnetlik otu, sünnetlice otu ve kazotu olarak da tanınır. Bitkinin türlerinin hepsi şifalıdır, ama sarı çiçekli yoğurtotu (Galium verum L.) ender bulunan bir bitkidir ve kurutulduktan birkaç ay sonra kararmaya başlar. Tırmanıcı yoğurtotu ise pratik olarak her yerde karşımıza çıkar ve kurutulduktan sonra iki yıl kadar kullanılabilir. Toplama ve Kurutma: Nisan-Mayıs döneminde, yoğurtotu henüz körpe ve tam yeşilken, toprak üstündeki bitkinin tümü, sararmış yapraklar hariç toplanır ve hemen demetler halinde gölge ve havadar bir yere asılarak kurumaya bırakılır. Kuruduktan sonra ince kıyılarak bir örtünün üstüne serilir ve 2-3 gün tam anlamıyla kuruması beklenir. Daha sonra hava almayan kaplarda saklanır.
    Bileşim: İridoitler (Örneğin : asperulosid), polyphenol asitleri, flavonlar ve tanen içerir.
    Etkileri: Lenf sistemini temizleyici, kan temizleyici, deri hastalıkları, kanser tedavileri
    öbek halinde yetişen bu bitki, ne yazık ki zamanla unutulmaya mahkum olmuş. Fakat, kanser hastalıklarının arttığı şu sıralarda, bu bitki büyük bir önem kazanmıştır. Özellikle belirtilmelidir ki, bu tür ağır hastalıklarda kullanılacak olan bitkinin mutlaka taze olması gerekir. Yoğurtotunun / yapışkanotunun genç filizlerini, kış mevsiminde, kar altında bile bulabilirsiniz. Yoğurtotu çayı, böbrekleri, karaciğeri ve dalağı hastalık yapıcı maddelerden arındırır. Lenf kanseri dahil, lenf sistemi hastalıklarında, hastalık ne kadar ağır olursa olsun, bu çay her gün (3-5 bardak) içilebilir. Bitki çayı, içten çay ve dıştan (haricen) kompres-yıkama biçiminde kullanıldığında, çok büyük bir hızla, deri hastalıklarını, yaraları ve kan çıbanlarını iyileştirebilir. Ayrıca bu ılık çayla yüz yıkandığında, pörsük, gerginleşir. Bitkinin sıkılarak elde edilen özsuyu da, her gün hasta deriye sürülüp, kuruması beklenerek kullanılabilir. Bitki, epilepsi (sara), histeri, parkinson hastalığı (kasların istem dışı hareketliliği ), sinirsel rahatsızlıklar, idrar tutukluluğu, kum ve taş rahatsızlıklarında da önerilir. Çok irileşmiş olsa da guatr yoğurtotu çayı ile gün boyunca ısrarla sürekli derin gargaralar yapıldığında ve arada bir yutulan yudumlar yoluyla uygulanan 4-6 haftalık bir kür sonucunda önemli ölçüde küçülebilir. Son zamanlarda, ses telleri aksaklığı veya ses kısıklığı (disfoni) sıkça rastlanan bir durum olup, bitki çayı ile yapılan gargaralar, bu aksaklığı kısa sürede düzeltebilir. Bu durumda bitki kaynatılır ve gün boyunca, elden geldiğince sık ve derin gargaralar yapılır. İsviçreli herbalist Künzle’ye göre, ağır böbrek hastalıkları ve böbrek iltihaplanmalarında da, tüm tedaviler başarılı olamamışsa bile, yoğurtotu güvenilir bir bitkidir. Böbrek hastalıkları için, yoğurtotu, altınbaşak ve sarı ballıbaba ile eşit oranda karıştırıldığında, çok daha etkili bir çay elde edilmiş olacaktır. Bu durumda, en kısa sürede başarıya ulaşılacaktır. Künzle, bu zamanın 14 gün olduğunu söylüyor. Bu üçlü çay harmanı haşlanıp demlenerek hazırlanır ve ilk olarak, kahvaltıdan yarım saat önce yarım bardak içilir ve geri kalanı da gün boyunca yudumlanır. Ağır hastalıklarda, günde 4 bardak içmek gerekebilir. Bu üçlü karışım, böbrek büzülmesinde ve daha başka böbrek hastalıklarında da kullanılabilir.
    Kullanım Biçimleri:
    Çay hazırlamak:. Bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Çeşitli hastalıklar için yukarıda belirtilen miktar ve şekillerde içilir veya kompres ve gargara yapılır. Genel olarak günde 2-5 bardak yeni demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
    Merhem yapımı :Bitkinin özsuyu oda sıcaklığındaki tereyağı ile iyice karıştırılır ve elde edilen merhem buzdolabında saklanır. Merhem uzun süre dayanmaz.
    Taze Bitki Özsuyu : İyice yıkanarak ince kıyılan nemli bitkinin özsuyu mutfak robotu kullanılarak elde edilir.
    Üçlü Çay Harmanı: Yoğurtotu/yapışkanotu, sarı ballıbaba ve altınbaşak eşit oranda karıştırılır. Bu karışımdan yarım tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (kaynatılmaz), 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 2-4 bardak içilir.
    Karışımlar : Tüm kanser hastalıklarına karşı, beden temizleyici ve güçlendirici olarak, yoğurtotu, aynısafa, ısırganotu, civanperçemi, ıhlamur ve mayıs papatyası çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. 1 talı kaşığı karışım orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır (kaynatılmaz) ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çayla başlatılan temizlik ve güçlendirme kürü, 1 hafta içinde 4-6 bardağa kadar çıkarılmalı ve bu miktar çay gün boyuna yayılarak, örneğin, 15-20 dakikada 2-3 yudum alınarak uygulanmalıdır. Böylece mide rahatsız olmayacak ve beden bitki çayının her damlasını emerek yararlanacaktır.
    AlıntıAlıntı

  4. #4
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Goraka, yüksek oranda hidroksisitrik asit (HCA) içerir. Doğal bir diyet ürünüdür. Bilinen en zengin doğal HCA kaynağıdır. HCA, alınan kalorileri, yağ üretiminden ziyade, glikozun depolanmış şekli olan glikojen üretiminin arttırılmasına ve depolanmasına yönlendirerek iştah arzusunu ve enerji seviyelerini etkiler. Glikojen depolarının doldurulması sonucu vücut, beynin doyum merkezine "Yeterince yiyecek alındı " sinyalini gönderir. Buna ilave olarak karbonhidratlardan yağ asiti sentezlenmesini engeller ve sağlıklı bir şekilde kandaki lipit seviyesini yükseltir. Böylece, Goraka merkezi sinir sistemini uyarmaksızın doğal kilo kaybını destekler ve merkezi sinir sistemini uyaran maddelerin kullanımından meydana gelen yan etkilere sebep olmaz. HCA'nın etkisiyle karbonhidratlardan yeni yağ sentezlenmesi (üretilmesi) engellenir ve mitokondriya (vücudun enerji üretim santralı), önceden depolanmış yağları yakmak için harekete geçirilir.
    HCA (Hidroksi-sitrik asit) Nedir?
    Hidroksi-sitrik asit (HCA) ‘nın bir diyet ürünü olarak adı 5-10 yıl önce duyuldu. Güneydoğu Asya’ya has ve meyve veren ağacımsı bitkilerden olan Garcinia cambogia (Goraka)’nın meyve ve kabuklarından elde edilen bu maddenin, kilonuzu düzenlemeye, iştahınızı bastırmaya ve enerjinizi artırmaya yardım ettiği tüm dünya kamuoyuna duyuruldu. Üstelik tüm bunları yaparken de çoğu diyet ürününün yaptığı olumsuz etkilere yol açmadan yani; merkezi sinir sisteminizi etkilemeden veya merkezi sinir sisteminiz üzerine herhangi bir yan etki yapmadan. Küçük sarı-kırmızı balkabağını andıran bu meyveler yüzyıllardır Güneydoğu Asya yemek kültüründe zaten kullanılmaktaydı ve HCA bu bitkinin kurutulmuş kabuklarından herhangi bir çözücü ya da kimyasal madde kullanılmadan ekstre (özsu çıkarma) edilmişti. Yapılan deney ve araştırmalar; HCA’nın vücüdun karbonhidrat metabolizmasını etkilediğini, karbonhidratlardan yağ üretimini baskı altına aldığını veya engellediğini, vücutta depolanmış olan yağların yakılmasına yardım ettiğini (yağları yakılacakları veya enerjiye dönüştürülecekleri yer olan mitokondriya hücresine transfer ederek), doğal olarak iştahı kesdiğini, yağ yakımını artırması ve glikojenlerin depolanmasının bir sonucu olarak da vücudun enerji seviyesini artırdığını göstermektedir.
    Kilo Kaybı
    Araştırmalar, HCA’nın belirli bir diyet sonucu bir miktar kilo vermiş ancak kilo kaybı bir süre sonra durmuş olan kişiler dahil herkese yardım edebileceğini ortaya koymuştur. 1995 te İsrail’de yapılan bir çalışmada; HCA almadan önce 2 ay süreyle standart diyet kısıtlamalı bir rejim yaparak bir miktar kilo veren ancak bu süre sonunda kilo kaybı sona eren 8 deneğe, takip eden 2 ay boyunca orta kalori kısıtlamalı bir diyet eşliğinde günde 3 kez 250 mg HCA verilmeye devam edildi. Bu iki aylık süre sonunda denekler tekrar kilo vermeye başladılar. Kilo kaybı deneğe göre 1,5 ile 8 kg arasındaydı.
    1994 te Danimarka’da 28 denek üzerinde yapılan bir çalışmada ise, HCA’nın dengeli-istikrarlı bir şekilde kilo kaybını devam ettirdiği ortaya koyuldu. 28 deneğe 1,5 ay (6 hafta) süreyle orta kalori kısıtlamalı bir diyet eşliğinde günde toplam 750 (3x250) mg HCA ile beraber 125 mg krom minerali (Kronyum Pikolinat) verildi. Bu periyodun sonunda denekler ortalama 3,73 kg kilo kaybettiler. Sonraki 2 hafta boyunca deneklere HCA ve krom verilmeksizin gözleme devam edildi. İki haftanın sonunda deneklerde herhangi bir kilo artışı görülmediği gibi HCA almamalarına rağmen ortalama olarak 0,8 kg daha kaybettiler.
    1997 yapılan bir çalışmada ise, deneklere 2 ay süreyle günlük 1200 kalorilik az yağlı bir diyet ve egzersiz proğramı eşliğinde toplam 2600 mg HCA verildi. Bu iki aylık süre sonunda deneklere hiç bir yiyecek kısıtlaması ve herhangi bir egzersiz proğramı uygulanmaksızın 1 yıl süreyle günde 750 mg HCA ile deneye devam edildi. Toplam 1 yıl ve 2 aylık süre sonunda denekler orjinal kilolarının %15 ‘ini kaybetmişlerdi. Ortalama kilo kaybı ise 13,8 kg dı.
    İştah Arzusunun Bastırılması
    HCA, aynı zamanda iştahı da kesmektedir. Fakat bu yiyeceklerden tiksinme vya yiyeceklerin tadlarını kötü ya da berbat olarak algılama şeklinde bir iştah kesilmesi değildir. Az bir yiyecekle gün boyunca sanki sürekli tokmuş gibi bir his şeklinde olan bir iştah kesilmesidir. Çünkü HCA, alınan karbonhidratları glikozun depolanmış şekli olan glikojen üretiminin arttırılmasına ve depolanmasına yönlendirerek iştah arzusunu etkilemektedir. Glikojen depolarının doldurulması sonucu vücut , beynin doyum merkezine "Yeterince yiyecek alındı " sinyalini göndererek bir tokluk hissi uyandırmaktadır. Sonuç mu? Yiyeceklere karşı daha az istek ve arzu!
    Peki HCA vücuttaki yağların yakılmasını nasıl sağlamaktadır??
    HCA’nın, karbonhidratlardan yağ üretimini engellerken aynı zamanda depolanmış yağların da yanmasına nasıl yardım ettiğini anlamak için ihtiyacımızdan fazla karbonhidrat aldığımızda vücudumuzda neler olduğunu ve HCA’nın bu olaya nasıl etki ettiğini aşağıdaki şema oldukça güzel açıklamaktadır. Şemadaki rakamlara göre;

    Vücudumuz aşırı karbonhidrat aldığında, Asetil Koenzim (Acetyl coenzyme-Acetyl CoA) olarak bilinen bir maddeye bol miktarda kavuşuruz.
    Asetil Koenzim, vücudumuzun enerji üretim santralları olan mitokondriyum hücresine giremez. Bundan dolayı vücudumuz Asetil Koenzimi, Sitrat (Citrate) olarak bilinen bir maddeye dönüştürür. Sitrat ise mitokondriyum hücresinin sıvı bölümüne (cell cytosol) girebilir.
    İşte bu aşamada ATP Sitrat Liyaz Enzimi (Enzyme ATP citrate lyase) devreye girer ve Sitratı, Asetil Koenzim ve Okzaloasetat (Oxaloacetate) isimli iki maddeye ayırır ve dolaylı olarak Asetil Koenzim mitokondriyuma girmiş olur.
    Mitokondriyumun sıvı bölümüne giren Asetil Koenzim, karbonhidratlardan oluşturulan kolesterol ve yağ asitlerinin temeli olan Malonil Koenzim (Malonyl CoA) olarak bilinen bir maddeye dönüştürülür.
    Malonil Koenzimden yağ asitleri ve yağ asitlerinden de yağlar üretilir ve vücutta depolanır.
    Vücutta depolanmış olan yağları yakılacakları yer olan mitokondriyum hücresine geri gönderen bir enzim vardır. Bu enzime Karnitin Asiltransferas enzimi (Enzyme carnitine acyltransferase) denir. Ancak Malonil Koenzim, bu enzimin etkisini bloke etmektedir (elgellemektedir). Bunun anlamı yağların daha zor yakılacağı ve dolayısıyla kilo kaybının engelleneceği demektir. Şunu açıkça söyleyebiliriz ki," Malonil koenzim vasıtasıyla üretilen yağlar vücut tarfından yakılmazlar çünkü malonil koenzim onların mitokondriyum hücrelerine transferini engellemektedir."
    İşte bu aşamada dışardan HCA alınırsa yukardaki işlemler (prosesler) nasıl etkilenir? Araştırmalar göstermiştir ki; HCA, ATP Sitrat Liyaz Enziminin etkisini bloke ederek Sitrat’tan Asetil Koenzim üretimini engellemektedir. Yani şemadaki 2 ve 3 numaralı prosesler bloke edilmektedir. Bu ne demektir? Eğer ortamda Asetil Koenzim yoksa, Malonil Koenzime dönüştürülecek bir madde yok demektir. Eğer Malonil Koenzim yoksa yağlar ve kolesterol kolay kolay üretilemeyecek demektir. Yani şemadaki 4 ve 5 numaralı prosesler de bloke edilmektedir.
    Şurası çok önemlidir ki Malonil Koenzim’in yokluğu; Karnitin Asiltransferas enzimi’nin görevini yaparak önceden depolanmış yağları kolaylıkla yakılacakları yer olan mitokondriyum hücresine geri göndermesi-transfer etmesi demektir. Çünkü Karnitin Asiltransferas enzimi’nin görevini yapmasını engelleyecek olan Malonil Koenzim üretimi HCA (Goraka) tarafından engellenmiştir.
    Herhangi bir zayıflama ürünü kullanmadan önce bilmeniz gerekenler için TIKLAYINIZ
    Uyarılar: Diyabetikler, hamile veya emziren kadınlar tarafından kullanılmamalıdır.
    AlıntıAlıntı

  5. #5
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Hayıt Meyvesi - Vitex


    Hayıt (Vitex agnus-castus); el şeklinde yaprakları olan,yaz aylarında morumsu çiçekler açan, çalı görünüşünde 1-3 metre yüksekliğinde bir ağaççıktır. Yarim cm’ lik küre şeklinde, acımsı meyveleri vardır. Rengi iyice koyulaşan meyveler, ekim-kasım döneminde toplanır ve gölgede kurutulur. Fransa, İtalya, Yugoslavya, Yunanistan, Suriye, Lübnan ve Türkiye’ de Akdeniz ile Ege bölgelerinde yaygın olarak yetişir. Yapılan araştırmalara göre meyve ve tohumları; % 4-6 oranında eterli uçucu yağlar (1-8 Cineole, p-cymene, ß-caryophyllene, a-terpineol, citronellol, castine, a- ve b- pinene, linalool, limoneen, ledol, y-cadinene, camphene, sabinene), Alkaloit (Viticin), %1 oranında flavonoidler (Casticin, isovitexin, kaempferol, quercetin, orientin, isoorientin, penduletin, luteolin-7-glucoside, quercetagetin, isorhamnetin), %1-3 oranında yağ asitleri (palmitic acid, linoleic acid, linolenic acid, eicosapentanoic acid, oleic acid, stearic acid), iridoid-glikozitler (% 0,3-1,1 aucdubin ve % 0,5 Agnuside), steroidler (progesterone, testosterone, 17- a-hydroxyprogesterone, androstenedione), vitaminler (folic acid, thiamine, pyridoxine, riboflavin, cholecalciferol, tocopherols, tocotrienols), tanen ve rezin içerir. Adet öncesi sendromlar (PMS), adet zorlukları ve menopoz kadınlık tarihi kadar eski problemlerdir. Kadınlara bu konularda yardımcı olmak için çok çeşitli çareler araştırılmıştır. Şüphesizki doğal terapi yöntemleri bu alanda da yol göstermektedir. Bu naturel terapilerden birisi özellikle göze çarpmaktadır: Hayıt meyvesi veya tohumu. Hayıt meyvesi veya kısaca hayıt her yaştaki kadın için ebedi bir bitkisel çaredir. M.Ö 450’ de hayıt’ tan ilk olarak bahseden tıbbın babası kabul edilen Hipokrat’ tır (Hippocrates). O zamandan beri hayıt yüksek ateş, başağrısı, gazlanma ve idrar arttırma için ama en önemlisi günümüzde de devam eden şekliyle “kadın hastalıkları” için tavsiye edile gelmiştir. Adet öncesi gerginlik (PMT), genellikle östrojen (oestrogen) ve progesteron (progesterone) hormonları arasında dengesizliğe neden olur. Progesteron’ un göreceli noksanlığı; adet gecikmesi, göğüslerin hassasiyeti, sancı, kramp ve depresyon gibi semptomlardan sorumlu rahatsızlıklara yol açar. Hayıt bu semptomların giderilmesinde veya azaltılmasında etkili olabilmektedir. Hayıt meyvesi içerisindeki eterli uçucu yağların ve diğer sinerjetik bileşiklerin hipofiz bezi üzerinde pozitif etkileri vardır. Bilindiği gibi hipofiz bezi pekçok vücut hormonunun dengesinden sorumludur. Hayıt meyvesi, hipofiz bezini yumurtalıklardaki corpus luteum tarafından progesteron üretiminine yol açan belirli hormonları daha çok veya daha az progesteron üretmek için uyarır. Hayıt meyvesi vücuttaki kadınlık hormonlarını doğal bir şekilde dengeleyerek işlev görür. Hayıt meyvesi, başkaca progesteron terapilerinin başarılı olamadığı durumlarda bile başarılı olabilmiştir. Hem de bazen sentetik hormon yerleştirme sonucu oluşan yan etkilerin hiçbirine neden olmaksızın. Hayıt meyvesinin adet öncesi gerginlik (PMT) semptomlarına faydası en az 2 hafta içinde kendini açıkça belli eder. Fakat, en iyi sonuç için hayıt meyvesi en az 3 ay süre ile alınmalıdır. Yapılan çalışmalarda daha uzun süreli olarak hayıt meyvesi alımının PMT’ yi tamamen ortadan kaldırabileceği görülmüştür.
    Hayıt meyvesi çok nazik bir bitki de olsa, etkisi inip çıkan bir piston gibidir. Sivri yerleri düzleştirir, çukur yerleri yükseltir. O adet periyodunuzu (menstural cycle); ister çok kısa olsun, isterse hiç olmasın, kanama zamanı çok uzun veya çok kısa olsun, kanamanız çok hafif veya ağır olsun herşeyi normale döndürmek için elinden geleni yapacaktır. O aynı zamanda hem afrodizyak (cinsel istek arttırıcı) hem de anti-afrodizyak özelliğe sahiptir. Yani cinsel isteğiniz çok fazla ise onu azaltacak, az ise yükseltecek ve normale döndürecektir. Menopoz hormonal iniş çıkışın sonunda büyük bir çukurdur. Hayıt meyvesi progesteron’ daki dramatik inişi yavaşlatarak ve hormon seviyesindeki değişikliklere vücudu alıştırarak bu süreçte yardımcı olmaktadır. Sıcak basması, vajina kuruluğu, baş dönmesi ve depresyon gibi menopoz semptomları hayıt meyvesi terapisine olumlu tepki vereceklerdir. Hormon dengesizliği kısırlığa da yol açabilmektedir. Bu nedenle hayıt meyvesi yumurtlama periyodunu düzenlemeye ve hamile kalma şansının artmasına yardımcı olabilir. Doğum kontrol hapına son verdikten sonra da, bedenin doğal dengesini yeniden kurabilmesinde çok yararlı olur. Hayıt meyvesinin, her ne kadar kullanım alanlarının çoğu bayanlar için olsa da erkeklerde depresyon ve buna bağlı cinsel iktidarsızlık durumlarında da kullanılılabilir. Erkeklerde testesteron, kadınlarda ise östrojen fazlalığının neden olduğu aşırı kıllanma ve sivilcelere (akne) karşı, hayıt meyvesi terapisi hormonları dengeleyerek yardımcı olabilir. Hayıt, 2400 yılı aşan kullanım süreci buyunca tamamen güvenli ve yan etkisiz olduğunu kanıtlamış bir bitkidir.
    İçerik: Her 1 kapsül:
    300 mg Hayıt Meyvesi Ekstresi (Vitex agnus castus) (% 0,5 agnuside içerecek şekilde standardize edilmiş)
    150 mg Dong Quai Kökü (Angelica sinensis) içerir.
    Dong Quai (Çin Melekotu); Çin, Kore ve Japonya’ da yetişen aromatik bir bitkidir. Bu ülkelerde Ginseng’ den sonra en ünlü ikinci bitkidir ve kadınlar için yapılan hemen hemen tüm bitkisel kombinasyonlarda yer alır. Adet görme düzensizliklerinden menopoz semptomlarına kadar tüm jinekolojik şikayetler için kullanılabilir. Kökleri vitamin A, E ve B12 içerir. İçerdiği 6 çeşit coumarin türevi anti-spasmodik etkilerinden dolayı çok değerlidir. Bilindiği gibi anti-spasmodik maddeler menstural (adet) kramplarını hafifletmekte veya gidermektedir. Ayrıca Dong Quai’ nin kökleri temel yağlar (ligustilide, butylphthalide), ferulic acid, ve çeşitli poli-sakkaritler içermektedir. Bu maddeler spazm giderici, kan pıhtılaşmasını azaltıcı ve çevresel kan damarlarını rahatlatıcı etkiye sahiptir. Araştırmalar Dong Quai’ nin östrojen hormonu üzerinde dengeleyici etkisi olduğunu da göstermiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi Dong Quai, hayıt meyvesinin sinerjetik etkisini arttırmak ve standardize etmek amacıyla Hayıt Meyvesi’ ne ilave edilmiştir.
    Uyarılar: Hamile veya emziren kadınların bu ürünü kullanmamaları tavsiye edilmektedir.

    alinti:k-life tesekkürler.
    AlıntıAlıntı

  6. #6
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Yabanmersini / Bilberry Extract
    Yabanmersini (Vaccinum myrtillus), 30-35 cm yükseklikte, kışın yapraklarını döken küçük bir bitkidir. Yabanmersini, yüzyıllardır yenilebilir, lezzetli bir yabani meyve olarak kullanılmaktadır. Meyvelerinin, 1862 yılında Kuzey Avrupa’da basılan bir kitaba göre ( The Useful Plants For Great Britain, C.P. Johnson) yabani, lezzetli bir yiyecek olarak kullanıldığını, reçel, şurup, tart ve pastasının yapıldığını biliyoruz. Yabanmersini meyvelerine karşı modern ilgi ise 2. Dünya Savaşından sonra meydana geldi. Çünkü yabanmersini’ nin gözlere iyi geldiği artık bir sır değildi. 2. Dünya savaşı sırasında İngiliz Hava Kuvvetleri pilotlarının doktorların önerisiyle bol miktarda yaban mersini reçeli yiyerek gece uçuşlarına çıktıklarını ve yorgun gözlerini dinlendirdiklerini kayıtlardan biliyoruz. Pilotlar, yabanmersini reçeli yedikten sonra gece uçuşlarına çıktıklarında gece görüşlerinde bir düzelme ve iyileşme hissettiklerini sık sık rapor ediyorlardı. 1960’ ların ortalarında yukarıdaki gözlem ve duyumlar, önce bir laboratuvarda daha sonraları da klinik çalışmalarda yabanmersini meyve ekstrelerinin gözler ve damar sistemi üzerine etkileri üzerine yapılan çalışmalara yol gösterdi. Yabanmersini meyve ekstreleri (özü) üzerine yapılan çalışmalarda bu meyvenin göz ve damar sistemi üzerine olan etkisinin bir bioflavonoid olan antosiyanidinler ( anthocyanosides) denilen, toksik (zehirli) olmayan, suda çözülebilir, biyolojik aktif ve antioksidan olan bir grup bileşikle ilişkili olduğunu gösteriyordu. Bu bileşikler antosiyan (anthocyans) türevleri olup, meyve ve çiçeklerdeki kırmızı, mavi ve mor renklerinden sorumlu pigmentlerdir (Renk maddeleridir). Yabanmersini meyveleri üzerinde yapılan çalışmaların çoğunda purifiye edilmiş (arındırılmış ve temizlenmiş) ve %25-36 arasında antosiyanidin içeren ekstreler kullanıldı. Yabanmersini ekstrelerinde en azından 15 farklı antosiyanidin bileşiği tespit edildi. Şu anda Amerika’da üretilen pek çok standardize edilmiş yabanmersini ekstresi %25 antosiyanidin içermektedir. Elbette bitkisel kökenli doğal ürünlerin etkisini tek bir etken maddeye bağlamak doğru değildir. Yabanmersini meyve ekstreleri, antosiyanidin’lere ilave olarak %7’ ye kadar tanen, çeşitli alkaloidler (myrtine ve epimyrtine gibi), en azından 12 farklı fenolik asit (phenolic acid) ve 3 glikozid ( quercitrin,isoquercitrin, hyperoside) içermektedir. Tüm bu bileşikler şu veya bu şekilde yabanmersini’nin faydalı etkilerine katkıda bulunmaktadırlar. Şu anda Avrupa ve Amerika’da yabanmersini preparatları gece körlüğü ve diyabetik retinopati (diabetic retinopathy- şeker hastalığından kaynaklanan görme ve retina bozukluğu) ve zayıf kan dolaşımını artırmak için kullanılmaktadır. Almanya’da ise ayrıca, ishal durdurucu olarak da kullanılmaktadır. Faydaları ve Kullanım Alanları:

    * Göz yorgunluğu, miyopluk, katarakt, karasu (Glokom: Göz tansiyonu), şeker hastalığından kaynaklanan görme bozuklukları (Diyabetik retinopati), gece körlüğü, gece görüşünü artırıcı, kamaşma, retinayı güçlendirici, kılcal damar çatlamalarını önleyici ve tavuk karası (retinitis pigmentosa) hastalığının ilerlemesini yavaşlatıcı
    * Kabızlık, bulantı, mide krampları, ülser önleyici
    * Kan şekerini düşürücü, iltihaplanma, kolajenin (collagen) stabilize edilmesi
    * Pıhtılaşmanın azaltılması, damar sertliği oluşumunun engellenmesi ve antioksidan etki
    * Varis, basur (hemoroid) 'e karşı iyileştirici

    Yabanmersini meyveleri üzerine yapılan modern laboratuvar çalışmaları ise bu meyvelerin daha birçok faydasını ortaya çıkarmıştır: Bunlar arasında antioksidan etki, platelet (Damar sertliğine neden olan ve oksidatif zararla parçalanmış olan kan hücrelerinin atardamar duvarlarına yapışmasının engellenmesi), düz damar kasları üzerine hafif gevşetici-rahatlatıcı etki, romatizmal rahatsızlıkları azaltıcı etkileri sayabiliriz. Ayrıca laboratuvar deneyleri göstermiştir ki; yabanmersini ekstresi konajen’in (Conagen) indirgenmesine neden olabilen elastaz (elastase) gibi enzimlerin etkisini yavaşlatmaktadır. Bu etki; damarsertliği, akciğer anfizemi (amfizem) ve romatizmaya (Romatoid Artrit) neden olan etkilerin azaltılması şeklinde yorumlanabilir. Yabanmersini meyve ekstrelerinin en güvenilir kullanım alanlarından birisi de damar hastalıklarıdır. Bu hastalıklara kılcal damar çatlaması (Capillary fragility) da dahildir. Zayıf kılcal damarlar çatlayabilir. Bu durum ise sık sık tekrarlanan bere, morluk, çürük ve eziklere neden olur. Zayıf kılcal damarlar ise zayıf kan dolaşımını ve bağ dokusunu akla getirir ki bu durum artrit yada mafsal iltihabı gibi rahatsızlıklarla yakından ilgilidir. Yabanmersini meyvelerinde bulunan antosiyanidin kılcal damarları, serbest radikal saldırısından koruyarak onların kuvvetlenmesine hizmet ederken aynı zamanda sağlıklı bağ dokusu ve yeni kılcal damar oluşumuna da katkıda bulunur. Yabanmersini meyve ekstresi, damar sertliği için bir risk faktörü olan oksidatif zarar sonucu parçalanmış kan hücrelerinin (Platelet olarak) atardamar çeperlerine yapışmasını da azaltmaktadır. Antosiyanidinler, platelet agregasyonu olarak da bilinen plateletlerin (parçalanmış kan hücrelrinin) damar çeperlerine yapışmasını azaltmanın yanında, arteroskloroz (Damar sertliği) riskini de azaltır. Bu kombine etkiler antosiyanidinleri varis gibi sirkülasyon bozuklukları, kılcal damarların beslenmesi ve hemoroid (basur) gibi durumlarda popüler hale getirmiştir. Ayrıca diğer bioflavonoidler gibi antosiyanidinler de tüm vücutta normal bağ dokusu oluşumunu artırır.
    Yaban Mersini’ nin göz üzerinde, ışığa duyarlılığı artırmak, gözün değişen ışık kaynaklarına adaptasyonunu sağlamak ve özellikle gece şartlarında görüşü kuvvetlendirmek, göz kapilerlerini (kılcal damarlarını) beslemek gibi yararlı etkileri ortaya çıkarılmıştır. Antosiyanidinlerin, yapılan klinik çalışmalarda retinadaki rodopsin üretimini hızlandırdığı tespit edilmiştir. Görsel fonksiyonların düzelmesi veya gelişmesi Rodopsin oranıyla yakından ilgilidir. Rodopsin (Rhodopsin); gözde bulunan reseptörlerdeki (rods ve cones) bir mor pigment (Renk maddesi) olup, beyne ışık sinyallerinin iletilmesi ve retinanın aydınlık ve karanlığa adapte olması için gereklidir. Bilgisayar ekranında olduğu gibi parlak ışıklar gözdeki rodopsin’i yok ederler ve ışığa karşı hassasiyeti azaltarak gözün daha çabuk yorulmasına yol açarlar. Antosiyanidinlerin gözdeki damar ve kapilerler üzerinde güçlendirici etkisi vardır. Kılcal damarlarda meydana gelen çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle gözün yeterince beslenememesi sonucu görme bozuklukları oluşur. Antosiyanidinler ise bu durumu önler. Antosiyanidinler genel olarak tüm vücuttaki kapiler olarak da bilinen kılcal kan damarlarını güçlendirir. Zayıf kılcal damarlar vücut dokularına daha az kan taşırlar. Bunun neticesinde de bu dokuların bir travma sonucunda yaralanması ve artrit (mafsal iltihabı) gibi enflamatuvar rahatsızlıkların iyileşmesi gecikir. Kapilerler zayıfladığı zaman çatlarlar ve sık sık morarma, çürük ve berelere yol açarlar. Bu vücudun diğer bölgeleri için de zararlıdır. Bu durum gözlerde retinopati olarak da bilinen mikrohemoriaja yol açar. Diyabetik retinopati, şeker hastalığının (Diabetes mellitus), iltihabik olmayan ve retinadaki kılcal damarlar üzerindeki olumsuz etkisi sonucu oluşan bir görme bozukluğu olup; günde 320-480 mg. Yabanmersini ekstresi verilerek bu tür hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda olumlu gelişmeler kaydedilmiştir. Özellikle retinadaki kanamalarda çok belirgin azalmalar gözlenmiştir. Bu çalışmalar 1982-1987 arasında İtalyan araştırmacılar tarafından yürütülmüş ve sonuçları kendi dillerinde yayınlanmıştır.
    Yabanmersini üzerine yapılan bir kısım çalışmalarda yabanmersini ekstresi ile beraber beta-karoten (puro-vitamin A) ve E vitamini birlikte denenmiştir. Beta-karoten ve E vitamini katkılı bu preparatlar retinadaki zayıf kan dolaşımını ve ışığa karşı duyarlılığı daha da artırarak yabanmersininin olumlu etkilerine katkıda bulunmuştur. 1960’ ların sonunda İtalyan araştırmacılar tarafından sağlıklı bireyler ve görme bozukluğu olan hastalar üzerinde yapılan 4 ayrı çalışma da yabanmersini ekstresi kullanımından sonra kayda değer bir şekilde gece görüşünün arttığı, karanlığa ve flaş gibi parlayan ışık veya farlara çok daha hızlı uyum sağlandığı gözlenmiştir. Gece çalışan trafik kontrol memurları, uçak pilotları ve sürücüler üzerinde yapılan ilave çalışmalarda ise standardize edilmiş yabanmersini meyve ekstrelerinin yine gece görüşünü arttırdığı, aydınlık ve karanlık arasındaki adaptasyon süresini kısalttığı bulunmuştur. Yine İtalyan araştırmacılar tarafından çeşitli derecelerde miyop olan hastalar üzerinde yapılan 2 klinik çalışmada hastaların %76’sında retinal hassasiyetin arttığı gözlenmiştir. Bu hastalara 15 gün süresince vitamin A (beta-karoten) katkılı, günde 150 mg Yabanmersini ekstresi verilmiştir. Amerika’da yabanmersini meyve özlerinin kurutularak preslenmesi sonucu elde edilen kapsül ve tabletleri ek gıda olarak üretilmektedir. Aynı zamanda bu ürünler %25 antosiyanidin içerecek şekilde standardize edilmiştir. Standardize edilmiş bu ürünler yukarıda belirtilen ve önceden tahmin edilebilen etki ve sonuçları daha iyi verebilmektedir.
    alinti
    AlıntıAlıntı

  7. #7
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Arı Sütü - Royal Jelly

    Arı Sütü; işci arıların gırtlak bezelerinden salgılanan bir bal emülsiyonudur. Kraliçe arının besini olup, besin değeri son derece yüksektir. Tüm yaşamı boyunca arı sütü ile beslenen kraliçe arının ömrünün uzunluğuna da en önemli işarettir. Diğer arılar sadece 2 ay yaşarken, kraliçe arının ömrü 6 yıldır. Bu besinde, kraliçe arının niçin inanılmaz büyük (iri), uzun ömürlü, verimli ve diğer arılarla mukayese edildiğinde neden daha fazla enerjiye sahip olduğunun sırrı saklıdır. Kraliçe arı, sadece arı sütü ile beslenerek günde 3.000 yumurta üretir ve bu emülsiyon kraliçe arıyı sağlıklı ve güçlü tutmak için gerekli besinleri de sağlar. Hayatlarının ilk 2 günü bebek arılar (lavra), işci arılar tarafından yapılan özel bir karışımla beslenirler. İşci arıların yutmaksızın çiğnedikleri, çiçek tozlarından yaptıkları ve başlarının üstündeki bir bezede sakladıkları özel bir madde ile karıştırdıkları bu maddeye arı sütü denilir. İlk 2 günde, bu kuvvetli protein gıdası bebek arıları (larvaları) küçük bir arıya dönüştürür. Bu işlem gerçekleştikten sonra, işci arılar arı sütü üretimini azaltırlar ve sadece mevcut kraliçe arı ve bir sonraki sefer kraliçe arı olarak seçilen arı için üretime devam ederler. Hem kraliçe arı hem de prenses arı bu gıda ile beslenmeye devam eder. Araştırmalar, arı sütünün insan vücuduna da, en az kraliçe arıya sağladığı yayar kadar yarar sağladığını ortaya koymaktadır. Arı sütü, bir çok çeşit etken madde; enzimler, amino asitler, vitamin ve mineraller içermekle kalmayıp, metabolizma için çok önemli olan panteik asit (pantheic acid), asetilkolin (acetylcholine), protein, bağışıklık sistemini güçlendiren ve ruhsal-fiziksel dayanıklılığı artırıcı bir yağ asidi olan 10-HDA (10-Hydroxy-2 Decenoic Acid), sepanin asit (sepanine acid), hastalıkların iyileşme döneminden sonra sindirimi düzenlemek ve iştahı açmak için çok ideal olan oleik asit (oleic acid) içerir.
    Doğal hormon ve enzimleriyle beraber içerdiği vitaminler arasında tüm B vitaminleri (B-Complex vitamins), A, C ve E vitaminleri vardır. Ayrıca 10 temel amino asitten (esansiyel) sekizini de (lizin, metionin, lösin, fenil-alanin, treonin, triptofan, valin, izolösin) doğal hormon ve enzimleriyle içermektedir. Tüm bunlara ilave olarak; kalsiyum, potasyum, fosfor, demir, sülfür, bakır ve silisyum minerallerini de içerir.
    Bu faydalı maddeleri yüksek oranda içerdiği için, vücudu strese ve dış etkenlere karşı güçlü kılmakta ve onun anti-bakteriyel ve antibiyotik özelliği ise soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara karşı korunmamıza yardımcı olmaktadır.
    Arı sütü bir doğa harikası olarak; aşağıdaki durumları önlemede veya iyileştirmede yardımcı olmaktadır :

    * · Bronşiyal Astım
    * · Akciğer Hastalıkları
    * · Uykusuzluk
    * · Mide Ülseri
    * · Böbrek Hastalıkları
    * · Kırıkların daha hızlı iyileştirilmesi
    * · Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi
    * · Saç, cilt ve tırnakların beslenmesi ve güçlendirilmesi
    * · Sindirim sistemini sağlıklı tutmak
    * · Üreme ve boşaltım sistemini korumak
    * · Ruhsal ve zihinsel (mental) dayanıklılığı artırmak
    * · Düşük Tansiyon
    * · Metabolizmayı canlandırmak, enerji vermek
    * · Yorgunluk
    * · Soğuk algınlığı ve grip
    * · Strese ve dış etkenlere karşı dayanıklılık
    * · Sinirsel ve ruhsal dengenin kurulması


    Yıllardır, arı sütünün olağanüstü gençleştirme gücü ve sağlığa faydaları araştırılmaktadır. Nispeten Amerika’da pek fazla bilinmemesine rağmen, Avrupa ve Asya’da çok uzun bir süreden beri bilinmekte ve kullanılmaktadır. Arı sütü’ nün ünü 1950’li yıllarda Avrupa’da onun hakkında yayınlanan yazı ve raporlardan sonra dünyaya yayılmıştır. Gerçekte arı sütü hakkında en fazla araştırma ve tıbbi yayın Fransa, Almanya, İtalya, Rusya, Çin ve Japonya’da yapılmıştır. Şu an için Japonya dünyada en fazla arı sütü tüketen ülke durumundadır.
    Arı sütü, hem erkek hem de kadınların kullanabilecekleri bir doğal ürün olup, ruhsal ve fiziksel vücudunu dengede tutmak isteyen herkes, özellikle orta yaş ve üzerinde olanlar, menopoz dönemindeki kadınlar, en yüksek fiziksel dayanıklılığı arzu eden sporcu veya vücut geliştiriciler onu kullanabilir.

    alinti.buradaki bilgiler bilgilendirme amaclidir.
    AlıntıAlıntı

  8. #8
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Damiana

    Damiana (Turnera diffusa); aromatik yaprakları olan küçük bir çalı türüdür. Meksika kökenli olan bu bitki, günümüzde Texas, Karaip Adaları ve Güney Afrika’ da da yetiştirilmektedir. Yaprakları tırtırlı olup; kenarları boyunca 10-25 mm genişliğinde 3-6 diş bulunur. Yaprakları Orta Amerika kültürlerinde (Aztek, Maya ve İnkalar) eskiden beri çeşitli amaçlar için kullanılagelmiştir. Kadim Maya medeniyetinde Damiana baş dönmesi, denge kaybı ve cinsel istek arttırıcı olarak kullanılmıştır. Son 100 yıldan fazla bir süredir Damiana’nın birincil kullanımı hem erkekler hem de bayanlar için cinsel fonksiyonları dengelemek ve düzenlemekle ilgili olmuştur. Fakat Damiana anti-depresant (sakinleştirici), tonik (Kuvvet verici), idrar arttırıcı ve idrar yolları antiseptiği, öksürük giderici ve hafif laksatif (Müshil) etkileri için de kullanılmaktadır. Almanya ve İngiltere’ de yaprakları yaygın olarak aşırı zihinsel aktivite ve sinirsel yorgunluğa karşı ve hormonal, merkezi sinir sistemi üzerine kuvvet verici bir tonik olarak kullanılmaktadır. Hollanda ‘ da ise sadece seksüel başarıları için değil aynı zamanda üreme organları üzerindeki pozitif etkilerinden dolayı da çok saygın bir bitkidir. Anavatanı olan Meksika’ da ise cinsel istek arttıcı, uyarıcı, kuvvetlendirici ve idrar arttırıcı olarak ünlenmiştir. Ayrıca yorgunluk ve bitkinlik için güvenilir bir care olarak, idrar yolları iltihabı ve özellikle yorgunluğun neden olduğu cinsel iktidarsızlık durumlarında bilimsel kabul görmüştür. Meksika’ da orchitis (Bir testis iltihabı) vespermatorrhea (istemdışı boşalma) için de kullanılmaktadır. Damiana; Pinen, cineol, cadinen, ve copaen gibi eterli uçucu yağlar, çok çeşitli terpenler, alkaloitler, flavonlar, cyan-glikozitleri (gonzalitosin), arbutin, damianin, tanen, reçine ve amino asitler içermektedir. Yaprakları bu maddelere ek olarak cinsel organlar üzerinde uyarıcı etkisi ile bilinen beta-sitosterol içermektedir. Damiana, öncelikle sinir sistemini genel anlamda güçlendirir. Merkezi sinir ve hormon sistemini dengeler.. Farmakolojik araştırmalara göre, içerdiği alkaloitler, testesteron hormonuna (bir erkeklik hormonu) eşdeğer etkiler içermektedir. Ayrıca içerdiği arginine (amino asit) sperm üretimi için gerekli bir proteindir. Araştırmalar, Damiana alımının sperm miktar ve kalitesini arttırdığını göstermiştir. Damiana, özellikle cinsellikle ilgili depresyonlara ve korkulara karşı çok etkili bir bitkidir. Erkek ve dişi cinsel sistemlerini güçlendirir. Damiana kadınlar tarafından libido (cinsel arzu) güçlendiricisi ve cinsel soğukluğun (frijit) giderilmesi için kullanılır. Erkekte ise erkeklik gücünü arttırıcı etkileri vardır. Damiana ayrıca idrar yolları iltihabına karşı antiseptik etkisi olan bir bitkidir.
    AlıntıAlıntı

  9. #9
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Kediotu - Valerian Root


    Kediotu (Valeriana officinalis); 1.5-2 m boyunda, çiçekleri beyaz veya açık-pembe renkli, çok yıllık ve otsu bir bitkidir. Kediotu; bitkisinin toprak altında kalan yapısı (yani rizomları) 5 cm uzunluğunda ve 2-3 cm çapındadır. Rizomların çevresinde 2-3 mm kalınlığında ve 10 cm uzunluğunda kökler bulunur. Köklerin üzeri sarımsı-esmer bir kabukla kaplıdır. Kediotu kökleri’ nin; baharlı bir lezzeti olup, kendisine has şiddetli ve özel bir kokusu vardır. Bu kokudan kediler çok hoşlanırlar. Hatta bazen kediler bu bitkinin köklerini çıkartır. Bu nedenle; botanik bahçelerinde (Avustralya ve Yeni Zelenda) yetiştirilen bu bitkiler, bir tel kafes ile korunmaya alınır. Aslında bitkiye “Kediotu" isminin verilmesinin asıl nedeni de budur. Kediotu; bütün Avrupa’ da, Orta Asya’ da, Japonya’ nın nemli bölgelerinde yetişmektedir. Nemli toprakları sevdikleri için ormanlar da ve nehir kenarlarında sıkca görülmektedir. Türkiye’ de ise Bursa-Uludağ ve Doğu Anadolu’ da rutubetli çayırlarda yetişmektedir. Türkiye’ de 10’ a yakın Kediotu (Valeriana) türü bulunmaktadır. Kediotu’ nun kurutulmuş kök ve rizomlarında; Actinidin, Chatinidin, nişasta, Valerien asidi, İsovalerien asidi, eterli alkaloitler, uçucu yağ (%0.5-2), şeker ve tanen bulunmaktadır. Bitkinin köklerine özel kokuyu veren madde, uçucu yağ içinde bulunan valerianik asit (valerenic acid) tir. Taze köklerde valepotriat ismi verilen bir grup etken madde vardır. İçlerinde en önemlisi valtrat olup, Kediotu (V. officinalis) köklerinde % 0.5-1 oranında bulunmaktadır. Kuzey Anadolu dağların da (Zigana dağlarında) yetişen V. alliariifolia köklerinde % 2.5, Güney ve Batı Anadolu da yaygın bir şekilde görülen V. dioscoridis köklerinde ise % 0.3-0.5 oranlarında valtrat olduğu tesbit edilmiştir. Kediotu’ nun sonbahar aylarında topraktan sökülen kökleri, yıkanarak toprak kalıntılarından temizlenir. Kesilmek suretiyle parçalar haline getirilir ve temiz bir zemine serilerek kurutulur. Kediotu kökü; modern hayatın bir etkisi olarak ön plana çıkan korku, gerginlik, ve sinirlilik hallerinde, bu durumlardan rahatlıkla kurtulabilmek için, yardımcı olabilecek çok değerli bir bitkidir. Etkisinin belirtileri, dalgınlık ve yorgunluğun aksine, rahatlatıcı bir canlılık olarak görülür. Geçmiş zamanlarda, yaraları iyileştirmek için kullanıldığı bilinmektedir. Amerikan yerlileri savaşçılarının yaraları üzerine, bitkinin taze yapraklarını ezerek hazırladıkları preparatları kullanırlardı. Kediotu’ nun kurutulmuş köklerinin öğütülmesi sonucunda elde edilen tozun da mikrop öldürücü etkisi vardır. Nevrasteni (zihinsel ve bedensel yorgunluk) ve histeri (bencillik, kapris, alınganlık...) durumlarında ise, kediotu kökü kullanılması neticesinde başarılı sonuçlar alındığı görülmüştür. Kediotu yüksek kan basıncını (hipertansiyon) düşürücü bir etki de gösterebilmektedir. Kediotu kökü; öncelikle uyuyamama ve uykuyu sürdürme sorunu olanlar tarafından kullanılabilir (Yatma zamanından 1 saat önce 2 kapsül). Genelde, sinir sisteminden kaynaklanan tüm rahatsızlıklara, spazmlara ve ağrılara karşı da kullanılabilir. Örnek verilecek olursa, baş ağrısı, migren, mide bulantısı, sinirsel kalp çarpıntıları, sinirsel mide şişkinlikleri, histeri, huzursuzluk, sinirlilik, endişe (anxiety), korku, karamsarlık, dişilik organı ağrıları, menopoz rahatsızlıkları ve çalışma ortamındaki veya özel yaşamdaki stres hallerine karşı başarıyla kullanılabilir. Günümüzün hızlı ve uğraşı gerektiren yaşam biçiminin oluşturduğu tüm rahatsızlıklardan, bireylerin sinir sistemlerinin güçlendirilmesi ve dengeye kavuşturulması ile üstesinden gelinebilir. Yukarıda sayılan hastalıklara, mide ve karın ağrıları, safrakesesi rahatsızlıkları, kalp bölgesindeki ağrılar ve sürekli kabızlık halleri de dahildir. Günümüzde, hayatta kalma savaşı veren veya özel hayatında stresle mücadele eden herkesin Kediotu kökü kullanması, kişinin bu savaş ve mücadeleden başarıyla çıkmasına çok yardım edecektir. En güvenilir yanı ise, alışkanlık veya bağımlılık yapacak herhangi bir madde taşımamasıdır. Son zamanlarda Kediotu ve Çarkıfelek yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastaları için de özellikle tavsiye edilmeye başlanmıştır.


    alintidir..
    AlıntıAlıntı

  10. #10
    Senior Member asemo - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    5.366
    Total 'Thanks' Received by This User :
    0 Bu Konu icin
    723 Toplam

    Standart Cevap: Faydali bitkiler..

    Sarımsak

    Sarımsak veya sarmısak (Allium sativum L.), 25-30 cm yükseklikte, yeşilimsi beyaz veya pembe çiçekli, otsu bir kültür bitkisidir. Nadir olarak tohum bağlar. Bu nedenle soğancıkları (diş) ile üretilir. Ülkemizde “Beyaz sarımsak” ve “Siyah sarımsak” olmak üzere 2 çeşit yetiştirilmektedir. Vatanının orta Asya stepleri olduğu sanılmaktadır. Beyaz veya pembemsi renkli, az adette soğancıkdan (diş) meydana gelir. Dişlerin hepsi bir arada bir kabuk tarafından sarılmışlardır. Çok kuvvetli ve keskin bir kokusu ve yakıcı bir lezzeti vardır. Bileşim: Karbonhidratlar (sakkaroz, glikoz), vitaminler (A, B, C ve E) ve eterli uçucu yağ (alliin, allicin, ajoen) , scordein, selen ile dişilik ve erkeklik hormonlarına benzer maddeler taşımaktadır. Bu uçucu yağda özellikle allil disülfür bulunmaktadır. Bu bileşik kükürtlü bir amino asit olan alliin’in alliinaz isimli ferment etkisi ile parçalanarak allicin’i vermesi, allicin’in de, su buharı veya su karşısında, allil disülfür’e dönüşmesi sonucu meydana gelir. Sarımsağa özel koku ve lezzeti veren taşıdığı kükürtlü uçucu yağdır.
    Etki ve Kullanılış: Eski çağlardan beri bilinen ve kullanılan bir drog’dur. Orta çağda özellikle salgın hastalıklar (kolera, veba gibi) ile mücadelede kullanılmıştır. Antiseptik, idrar artırıcı, safra salgılarını artırıcı, solucan düşürücü (özellikle askarit ve oksiyürlere karşı), iştah açıcı, tansiyon (kan basıncı) ve kolesterol düşürücü, kanı sulandırıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilere sahiptir. Antiseptik (mikrop öldürücü) etki taşıdığı allicin’den ileri gelmektedir. Antiseptik ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi; tarihçi Herodot’a göre eski Mısırlılar tarafından da bilinmekteydi. Çünkü Mısırlılar piramitlerin yapımında çalıştırdıkları işçilere her öğün sarımsak, soğan ve turp yediriyorlardı. II. Dünya savaşı sırasında, yaralandıkları zaman yaralarının mikrop kapmasını önlemek için, ezerek yaranın üzerine konmak üzere Rus askerlerine sarımsak verilmiştir.
    Eğer yendikten sonra rahatsız edici bir koku oluşturmasaydı, kuşkusuz çok daha yaygın biçimde tüketilirdi. Ama onun değerli gücünden yararlanabilmek için büyük miktarlarda tüketmek gerekmez . Beklenen etki, gün boyunca 3-4 diş sarımsak yenerek sağlanabilir. Ayrıca koku problemi olmayan sarımsak tabletleri ve tentürü de aynı işi rahatlıkla görebilir. Önemli olan, aşırıya kaçmamak şartıyla kullanımdaki sürekliliktir. Kronik bronşit, sindirim problemleri, romatizma, kas ve organ ağrıları ve yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) öncelikli kullanım alanlarıdır. Ama erken yaşlanmaya karşı uygulanan bir tentür kürü de çok olumlu sonuçlar verir. En azından 5-6 ay sürecek olan bu kür sırasında, sabah ve öğlen saatlerinde 10-15 damla D6 inceltisi, yarım yemek kaşığı ılık suya eklenerek alınır. Böylece kişi ileri yaşlara kadar sağlıklı ve hareketli kalabilir. Et yemeyi seven, fazla kilolu, gaz şişkinliği çeken yaşlı kişileri hızlı çöküntülerden korumak için de, uzunca bir süre, sabah ve öğlen saatlerinde 10-15 damla D3 inceltisini yarım yemek kaşığı ılık suya ekleyerek kullanmaları önerilir. Sarımsağın, mide ve bağırsakları güçlendirici, mikropları ve virüsleri yok edici etkisi oldukça önemlidir. Öncelikle bacak, göz arkası ve beyin damarları olmak üzere, tüm damarları genişleterek, daha iyi beslenmelerini ve böylece, hızlı yaşlanmamalarını sağlar. Aynı zamanda tüksek kan basıncını (hiper tansiyon) başarıyla düşürebilir, kolesterol düzeyini normalleştirir ve damar iltihabı (tromboz-tromboflebit ) oluşumunu önler. Sarımsak, organizmayı ve bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklara karşı korur.

    Kullanım Biçimleri:
    Kurt veya solucan düşürücü olarak, kabuğu soyulmuş olan bir sarımsak dişi bir ekmek kabuğu parçasına kuvvetle sürülür ve çıkan esansı emmiş olan ekmek parçası yenilir. Aynı amaç için sarımsak şurubu da kullanılmaktadır. 100 gr parçalanmış sarımsak, 200 gr su ve 200 gr şeker ile 1 gün bekletildikten sonra iyice karıştırılıp süzülür. Elde edilen şuruptan günde 2-3 yemek kaşığı içilir. Haricen yara iyi edici olarak, taze sarımsak lapa halinde yara üzerine konur. Aynı amaç için sarımsak usaresi de kullanılabilir. Usare hazırlamak için bir miktar sarımsak havanda ezilir, sıkılarak alınan usarenin 1 gr miktarı 10 gr su ile sulandırılır ve bu karışımın içine, usarenin bozulmasını önlemek için, 10 damla kadar etil alkol konur. Bu usare haricen bilhassa (saçkıran vs.) tedavisinde saçlı deri kısmına sürülür. Tansiyon düşürücü olarak 10 gr sarımsak başı ezilir, üzerine 10 gr etil alkol konur, karışım 1 gün bekletildikten sonra ince bir bez veya süzgeçle süzülür. Elde edilen özsudan günde 3 defa 15-30 damla alınır.
    Sarımsak Sütü: 2-3 diş sarımsak ezilir veya ince kıyılır, 1 su bardağı soğuk süte eklenir ve hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç duyulduğunda 1 bardak taze demlenmiş sarımsak sütü soğutulmadan içilir.
    AlıntıAlıntı

 

 
1. sayfa - 7 sayfa var 12345 ... SonuncuSonuncu

Benzer Konular

  1. Sifali bitkiler..
    Von asemo im Forum İlginç Şeyler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 11.10.2008, 07:40

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Page generated in 1.727.287.299.67405 seconds with 22 queries Sayfa Boyutu (309573)