Allah’ın (cc) dinine yardım edene Allah (cc) da yardım eder:

Kendini Rabb’ine ve O’nun Habibi’ne hizmete, hakk’a ve hakikata tercüman olmaya ve irşad faaliyetlerine adamış, evet, bu şekilde Cenâb-ı Hakk’la aramızdaki mukavelenin bize ait yanını ifa etmiş genç, ihtiyar, kadın, erkek, talebe, hoca her meslek erbabından her yaş ve baştaki insanlara karşı Allah da, mukavelenin diğer yanı adına şöyle buyuracaktır: “İn tensuru’llahe yensurküm.” ( Muhammed, 47/7) Yani, eğer siz Allah’ın Dini’ne yardım eder, Din’e tercüman olup, gönüllere duyurma yolunda ahdinize sâdık olursanız, Allah da size yardım eder. Siz iman ve Kur’ân’a sahip çıkıp, onların ayaklar altında pâyimal olmaması için çalışırsanız, Allah da sizi şeytan ve nefsinizin ayakları altında bırakmaz ve pâyimal etmez. Karşılıklıdır bu; yaparsan O da yapar; koşarsan O da koşar... Hem de nasıl? Hadîsin beyanıyla, Kendi’ne bir karış yaklaşana O, bir adım yaklaşır; yürüyerek gidene koşarak gelir; yani, bir elini uzatana iki elini uzatır.

Biz vefa gösterip, Allah’ın Dini’ne omuz verdiğimiz sürece, Allah’ı her zaman bize karşı vefalı bulacağız ve O, bizi şeytanın vesveseleri ve nefsimizin arzularıyla başbaşa bırakmayacaktır. Evet, bizi yâd ellerde bozulmaya, sönmeye, çürümeye ve ölmeye terketmeyecek ve “kulum” diyecektir. Şu şeker-şerbet söze bakın: “Evfû biahdî ûfi biahdiküm- Siz bana karşı sözünüzde vefâlı olun; Ben de size sözümde vefalı olayım”. (Bakara, 2/40) Siz, Allah’ın Dini’ne yardım ettikten sonra, O’nun, şeytanı size musallat edip, sizi batırması olacak şey mi? Siz aşkla, şevkle gerilip, gönüllerde Allah’ın duyulması ve kalblerin O’nunla oturaklaşması istikametinde ölesiye koştururken, terleyip yorulurken, zanneder misiniz ki, Rabbiniz, çarşı-pazarda bilerek veya bilmeyerek işlediğiniz günahları yüzünüze vuracak, sizi bataklıkta, şeytanın elinde bırakacak ve hasenâtınızı da bire bir yazacak! Hayır hayır; siz kandan irinden deryalar geçiyor gibi O’nun yolunda koşarken, her an bir günah çamurunun size bulaşması karşısında ruhunuzun birkaç defa sarsıldığı, kalb ve duygularınızın örselendiği bu günah iklimi ve günah atmosferinde O sizi nefsanî isteklerinizle başbaşa bırakmayacak, yardım elini ve yakin bürhanını mutlaka gönderecektir. Esasen herbirerlerimiz, şahsî hayatımızda irâdemizi kötüye kullanmada ısrar etmediğimiz, ısrarla “günaha gireceğim” demediğimiz sürece, Rabbimiz’in böylesi nimet ve inayetlerine pek çok def’a şahit olmuşuzdur. Tam bir uçurumun kenarına geldiğimiz ve muhakkak bir günahla karşı karşıya kaldığımız anda, adeta gökten iki elin uzanıp bizi düşmekten kurtardığını müşahede etmişizdir. Meselâ, yalnızlıktan patlayacak hale gelip tam sokağa çıkayım dediğiniz anda güzeller güzeli bir arkadaşınız çıkagelmiş ve sizi bir erâcifin içine girmekten kurtarmıştır. Hattâ, bazen hiç farkında olmadan, bazılarımızın dudağında bir dua, bir âyet veya bir nur belirivermiştir; belirivermiştir de, şeytanın oklarına hedef olmaktan ve nefsânî isteklerin kurbanı haline gelmekten kurtulmuşuzdur. Evet, Allah’ın yardım ve korumasına en büyük davetçi, mukaveleye sadakat içinde O’nun Dini’ne omuz vermektir.

‘Mağrem’ nisbetinde ‘mağnem’ ve riziko nisbetinde mükâfat vardır. İnsan, ne kadar sıkıntı ve meşakkate maruz kalırsa, kavuşacağı nimetler de o nisbette çaplı ve inşirah verici olur. Sınır boyunda, düşman tehlikesi karşısında, kar ve soğukta imanlı Mehmetçiğin tuttuğu bir saatlik nöbet, kendisine senelerce yerine getirilemiyecek kadar çok nafile ibâdet sevabı kazandırır. Elbette, aynı zaman dilimini koğuşta sıcacık yatatağında geçiren, o sevabı kazanamayacaktır. Öte yandan, sınır boyundakinin alacağı sevap, elbette cephede, avcı hattında düşmanla yaka paça olan muharibin alacağı sevap kadar olmayacaktır. Aynen bunun gibi, Din’e hizmet etme, irşad vazifesinde bulunma, Peygamberlerin birinci vazifesi olup, -hadîsin beyanıyla- en çok belâ ve musibete maruz kalanlar da onlardır. Hamza’yı büyük yapan ve göklerde ‘Allah’ın Arslanı’ diye yazdıran, onun fütursuzluğu, pervasızlığı, ölümü gülerek karşılaması, ukbâ planlı yaşaması ve hayatı istihkârıydı. İnsan, çektiği ve katlandığı meşakkate göre evsaf ve ayar kazanır. Nefsanî arzu ve istekler, insanı en çok sıkıştırdığı, şeytanın sağdan, soldan ona öldürücü oklar yağdırdığı dönemlerde o, dinî hassasiyetini koruyorsa bir başka amûdî (dikey) yükselir. Din’e sahip çıkıp Peygamber varisi olarak irşad yapmanın, taşıdığı rizikolara karşılık, o nisbette de avantajları vardır. Bu avantajlar daha dünyada iken kısmen hissedilse de, asıl ihtişam ve hakikatıyla ötede zuhur ve inkişaf edecek, Cennet ve Cemalullah meyvelerini verecektir.