Þeytan Cehenneme gideceðini bildiði halde niçin küfürde ýsrar ediyor?

Þeytan, kelime ma'nasý itibariyle, Hakk'ýn dergâhýndan kovulmuþ, rahmetten uzaklaþtýrýlmýþ; elindeki bütün kozlarý aleyhine çevirmiþ, kazanç kuþaðýnda kaybeden demektir. O, bulunduðu bu durum itibariyle hakký duyup anlayamayacak mesâfelere kayýp gitmiþ bir fâsid daire kurbanýdýr. Bir hususa dikkatinizi rica edeceðim. Fâsid daire (kýsýr döngü) sözcüðünü hekimlikteki mânâsýndan biraz farklý kullanýyorum. Hekimlikte fâsid daire, meselâ; sinir gazý tevlit etti, gaz siniri, sinir gazý, gaz siniri... Fâsid bir halka teþekkül eder ve sürer gider. Þeytan evvelâ gurur ve kibirle vurulmuþtur. Meselâ: "Ben ondan daha hayýrlýyým" demiþ ve ilk þeytânî düþünce, ilk diyalektik olarak fâsid dairenin ilk turunu yapmýþ, öldürücü girdaba ilk adýmýný atmýþ bütün istiðfâr menfezlerini mazeret çamuruyla sývamýþ ve "ben ondan daha hayýrlýyým"demiþtir. Bunda evvela, bir iç beðenme sonra da dýþa taþmýþ bir kibir vardýr. Ve bu hareketle fâsid dairenin ilk halkasý meydana gelmiþ olur.

Þeytan günah iþlediði zaman, Hz. Adem de hata etmiþ ve o memnu meyveye elini uzatmýþtý. Fakat Hz. Adem meseleyi anlayýnca, hemen dize gelmiþ: "Rabbim nefsimize zulmettik. Eðer maðfiret etmezsen, bütün bütün kaybedenlerden olacaðýz." (Araf- 23) demiþtir. Af araya girince Adem hakkýnda fâsit daire teþekkül etmemiþ ve Adem Nebi kurtulmuþtu. Þeytansa, Þeytânî mazeretlerle nefsini müdafaa etti. Hakkýnda yapýlan ikâzât karþýsýnda kusurunu itirafdan kaçýndý ve "Ben ondan hayýrlýyým" diyerek helak oldu. Daha sonra da insanoðlunun baþ düþmaný kesildi. Bakýn, nasýl görülüyor. "Senin uluhiyetine yemin ediyorum ki. onlarýn hepsini baþtan çýkaracaðým" (Sâd-82) Baþka bir Ayet-i Kerime'de: "Saðlarýndan, sollarýndan, önlerinden, arkalarýndan geleceðim ve onlarýn çoðunu, þükürsüz bulacaksýn. Nep nankör yaþayacaklar. Senin nimetlerini yiyecek, baþkalarýna kulluk yapacaklar. Ni'metlerin içinde yüzecek seni bilmeyecekler..." (Araf-17) diyor. Kur'ân-ý Kerim daha pek çok yerlerde þeytanýn bu mevzuudaki mübarezesini, insan oðluna karþý düþmanlýðýný ve Rabbine karþý da isyanýný anlatýr. Þimdi onun bu isyaný, Allah tarafýndan kovulmayý netice verdi. O, "ben ondan hayýrlýyým" deyince, Cenab-ý Hak da ona karþý: "Ýnin aþaðýya hepiniz" hizlanýna uðrattý. Bir taraftan kabahatinden büyük mazeretleri, diðer taraftan da yeminli, kasemli insanoðluna düþmanlýðý, onu, Rabbin yapýcý, yumuþatýcý, yükseltici Rahmet atmosferinden bütün bütün uzaklaþtýrdý. Daha sonra tamamen þeytânî mantýða teslim oldu ve "Ýzzetine and olsun onlarýn hepsini baþtan çýkaracaðým" diye homurdandý ve yol olarak aldatýcýlýðý seçti. Aldattýkça uzaklaþtý; uzaklaþtýkça hýncý arttý; derken fesatla, nankörlükle bütünleþmiþ ikinci bir fýtrat kazandý. Her uzaklaþtýkça iyice azýtýyor, kovuldukça kinini, nefretini, gayzýný, kibrini ve ucbünü ifâde edip duruyordu. Allah'a karþý cedele kalkýþýyor, diyalektik yapýyor ve böylece Allah'ýn rahmetinden uzaklaþmasý onu isyana, isyan da uzaklaþmaya sevkediyordu. Ve Þeytan, kendi fâsit dairesinin kurbaný olarak "hatm"e maruz kaldý; yani kalbi mühürlendi. Bunun mânâsý þu demekti; içinde fenâlýk düþüncesinden baþka bir þey kalmadý ve iyiliðe ait bütün fakülteler, bütün ýþýk kaynaklarý da sönüp gitti.

Bunu anlayabilmemiz için bir misâl arzedeyim: Ýnsan çok mükerrem bir varlýktýr; kendisine bahþedilen dinamikleri deðerlendirdiði takdirde melekleþebilir. Þimdi, gayet þefkatli, namazýnda, niyazýnda, orucunda, haccýnda, zekâtýnda ve insanlarla münasebetlerinde fevkalâde mükemmel bir insan düþünün. Ama, bu mükemmel insanýn bir yerde ýrzýna dokunulmuþ, namusuyla uðraþýlmýþ, hassasiyeti rencide edilmiþ ve bir insan olarak aslâ kâle alýnmamýþ; derken sinir sistemi üzerine kocaman daðlar gibi yükler yüklenmiþ hatta bir aralýk, öyle bir hale gelmiþ ki, adam dayanamamýþ patlayývermiþ. O esnada onun kafasýnda artýk, ne hilim, ne silim, ne af, ne de müsamaha kalýr. Atmosferi bütünüyle kin ve nefret þahaplarýyla dolmuþ bu adamý, o anda formüle etseniz cehennemden fýþkýran kývýlcýmlar gibi sadece kin ve öfke görürsünüz. O dakikada ona nasihat etseniz dahi, hiçbir þey anlatamazsýnýz...

Herkes kendi þahsi hayatýnda buna benzer þeyler görmüþ ve yaþamýþtýr. Ýþte Þeytan, hayatýnýn her saniyesinde, her âþiresinde, her sâlisesinde, böyle kinlerin nefretlerin, gayýzlarýn, içinde kol gezip durduðu bir varlýktýr. Bütün hayatý boyunca ve yaþadýðý sürece kötülükten baþka bir þey düþünmemektedir. O kadar gerilim içindedir ki, tabii faideli bir gerilim deðil, þeytânî bir gerilim... Bu haliyle o sadece þeytanlýk düþünmektedir. Ýçi tamamen fenalýklarla dolu olduðundan dolayý da hiçbir iyilik düþünmeye fýrsat bulamamaktadýr. Bu itibarladýr ki o, bir yönüyle Allah'ý biliyor gibi olsa da, öfkeli mü'minin Allah'ý bildiði halde öfkelenmesi esnasýnda hilmi silmi unuttuðu gibi, o da, Allah'ý biliyor olduðu halde, Allah'ý hatýrlayamýyor ve imân edemiyor. Çünkü içindeki þeyler buna mânidir. Böyle fâsit dairelerin kurbaný Þeytan gibi ayný þeylere kurban olmuþ pek çok insan da vardýr. Onlar da böyle fena duygu ve tutkularýn kurbaný olmuþ ego ve nefis putuna taabbüd etmektedirler. Bu mevzuda, kimsenin te'minat altýnda olduðu da söylenemez. Hatta bizlerin de mü'minler olarak tek teminatýmýz Allah'a (C.C) güven ve itimadýmýzdýr. O'na tevekkül ediyor ve O'na dayanýyoruz. Rabbim þeytanî yollarda sülûk etmekden bizi muhafaza buyursun.