Mü’minde gerilim nelere karşı ve nasıl olmalıdır?

Gerilim, müsbet yönüyle, insanın iyi şeylere karşı fevkalâde arzu duyması ve hahişkârlığı, dolu oluşu ve tetikte bulunmasıdır. Din ve dine ait şeyleri, dînî duygu ve düşünceyi âşıkâne arzu etmesi, ızdırap çekmesi, hatta bu hususta huzursuz olması, gece gündüz mâşukunu düşünür gibi hep onu düşünmesi, onunla oturup-kalkması.. dinin, hayata hayat olmasını, adeta bir visâl arzusuyla bekler gibi beklemesi.. başta kendi milleti olmak üzere, insanlığı dînî duygu ve dînî düşünceye uyarmayı en büyük emel, hattâ hayâtının gayesi bilmesidir. Ayrıca, küfre, küfrâna, ahlâksızlığa ve dâlâlete karşı, nefret duyup, nefret göstermelidir ki, canlılığını koruyabilsin. Aksine az gevşeklik gösterdiği takdirde din adına hiçbir şey yapamaz, hiçbir hizmet veremez. Yani Allah'ın marziyâtının tahakkuku, O'nun istediği âhenk, sistem ve nizamın hayata hâkim olması istikâmetinde bir gayret ve şiddetli iştiyâkla mümkündür; fertte hertürlü sapkınlığa, azgınlığa karşı bir mücadele azmi ve mücâdelede kararlılık olmazsa; hele bir de, küfürle, çeşit çeşit sapıklıklarla içli-dışlı olur ve bundan da müteessir değilse,o bütün bütün gerilimi kaybetmiş, kolu-kanadı kırılmış demektir.

Mevzu ile alakalı Efendimizin (S.A.V) tavrı gayet açıktır: "Hiçbiriniz imân etmiş olamazsınız beni, kendinden, anne-babasından evlâtlarından daha artık sevmedikçe" buyurur. Tutulacak ve atılacak hususların hepsinde gerilimi koruma ve tavrını ortaya koyma mevzuunda da Şöyle buyurur: "Üç şey vardır ki, onu yaşayan imanın tadını tatmış demektir." Evet vicdânında onu duyan ve bulan imânın şuurunda demektir. Evvela, Allah ve Resulü ona dünyada herşeyden daha sevimli olmalıdır. Onlar üzerinde tercih edeceği hiçbir şey bulunmamalıdır. Anne-babanın evlada, evladın da anne ve babaya karşı cibillî ve fıtrî sevgileri, alakaları ne kadar derin olursa olsun; bir insanın, mantık, muhakeme, düşünce ve kadirşinaslık açısından Allah ve Resulüne olan alâkâsı herşeyin üzerinde olmalıdır. Aslında, Allah ve Resulüne karşı duyulan alâkâ ve sevgi bir tefekkür ve sezme, bir araştırma ve bulmanın ifadesidir. Araştırarak ve tefekkürle insan, vicdanında böyle bir sevgiye ermişse, buna tercih edeceği hiçbir şey yoktur. Ve imânının tadını tatmış insanda aranılan birinci vasıf da işte budur: Allah ve Resulullahı her şeye tercih etmek. Daha şumullü, bir ifadeyle: Erkan-ı imaniyeyi herşeye tercih etmek. Sinelerde Allah sevgisi, simalarda allah nuru varsa, herşey var; varolmanın mânâsı da var.. Yoksa, varlıkla yokluk arasında fark yok demektir. İşte bu anlayışla bütünleşen mümin, bütün müminleri, hattâ bir ölçüde bütün varlığı, sevgisinin içinde eridiği Zat'tan ötürü ve garazsız, ivazsız sever. Evet, "Sevdiği kişiyi Allah için sever.

Bu birinci mesele, Allah'ın istediği bir cemaatin teşekkülünde oldukça mühim bir unsurdur. Diğer önemli mesele de küfre karşı gerilim ve tavır belirleme. Evet, "Allah bir insanı, küfür ve dalâletten kurtardıktan sonra, o insan, yeniden ona dönmeyi, ateşe atılıyor gibi görmüyorsa, imanın tadını tatmamıştır. " Müminin içinde küfre, küfrana,'dalalete, yanlışa, eğriye, sevimsize karşı tiksinti ve ürperti olmalıdır. İçinde bu nefreti kaybeden bir insan, ne küfrün gitmesini, ne de onun yerine, neslin kalbine imanın gelip hâkim olmasını arzu edemez. Böyle bir şey için evvela, ciddi bir imân aşkı, sonra da küfre karşı çok ciddi bir nefret olmalıdır. Evet, her türlü kötülüğün fenalığın, anarşinin, huzursuzluğun, istikrarsızlığın ve düzensizliğin temelinde yatan küfre karşı, böyle bir tavır belirlemek, hem müminin gerilimi için, hem de ülke, millet, hatta bütün insanlık için şarttır. Din ve ülke düşmanlarının bu millete karşı en büyük kötülükleri onun metafizik gerilimini kırmaları olmuştur. Bu mel'un düşünce, cihada bâğilik, zafere işgal deyip durmuş ve tarihten gelen arslan bir milleti, şair İkbal'in ifadesiyle koyunlaştırmıştır. Artık onu, ne işgale uğramalar, ne istismarlar, ne de izzet ve gururuyla oynamalar müteessir etmemektedir. Böyleleri, ırz çiğnense, namus payimâl olsa, şeref, haysiyet diye bir şey kalmasa, herşey delik deşik edilse, yine of demiyecektir. Çünkü gerilimi yoktur. Bu gerilim sayesinde insan, arzuladığı, özlediği şeyleri elde edebileceği gibi yine bu gerilim sayesinde de Allah'ın sevmediği şeylerden uzaklaşabilir.

Hûlasa, metafizik gerilim, ferdin küfürden, dalâletten, tuğyandan nefret ve derin bir iman arzusudur. Fakat, bu gerilim sokağa dökülme, sokakta kavga verme değildir. Belki, bin kavganın hergün vicdanında meydana getireceği heyecan ve helecanı yaşama, binbir ıstırapla hergün, birkaç deta iki büklüm olma; daimâ milletin problemleriyle meşgul bulunma; milletin iman selâmeti uğruna cehennemin alevleri içine girmeye hazır olma; hayatında sadece bir defa değil, hergün birkaç defa ölüp ölüp dirilme; içinde bulunduğu toplumun ızdıraplarını vicdanında yaşama; hergün onların, böyle biribirine bağlı zincirin halkaları gibi yuvarlanıp yuvarlanıp cehenneme gidişleri karşısında "of" deyip inleme, iki büklüm olup kıvranma; imandan nasipsizler karşısında, adeta, onların burkuntu içinde olan vicdânlarını, kendi hissiyatında duyup yaşama; nasıl yaşıyorlar, nasıl bu inim inim hayata katlanıyorlar? Nasıl küfür ve dalaletin bu boğucu ve öldürücü atmosferi içinde hayatlarını sürdürebiliyorlar diye hergün cehennemleri vicdanında yaşama, işte gerilim insanı!..

Böyleleri, bu temiz, bu insânî duygularla hergün bir gazilik, bir şehitlik kazanırlar. Bunun içindir ki, ne şartların ağırlaşması, ne yolların daralıp yürünmez hale gelmesi, ne de zulmetlerin zulmetleri takib etmesi ve ortalığın sürekli sis ve duman olması onları korkutamaz, sindiremez, gevşekliğe sevkedemez. Ve hele, asla küfre boyun eğdiremez. Bizim anladığımız metafizik gerilim budur. Bir toplum bu gerilimi kaybettiği an, suretî var olsa bile, çokdan ölmüş ve mezara gömülmüş demektir. Sonra da, ölmüş ruhlarının yanına cesetlerini ulaştırmak için, Allah (CC) zalimleri onların başlarına musallat eder; cesetlerini de ezdirir ve ruh-ceset beraber mezara alır.

Evvelâ ölüm ruhta ve kalbde başlar; sonra cesedi de alır ***ürür. Ruhunda ölmemiş insanları, Allah, hiçbir zaman çiğnetmemiştir. Aksine, devamlı ruh cephesindeki mağlubiyeti, madde cephesindeki mağlubiyet tâkib etmiştir.

Bundan başka böylelerinin dini hayatı arzulamaları, beyhude ve mâlihülyadır. Kim olursa olsun, gerilimini koruyamamış kimselerin akibeti ölümdür. Eğer bir diriliş bekleniyorsa, o da metafizik gerilimi olan kimselerin omuzunda olacaktır. Her meselede yegâne destek, sadece ve sadece O'ndandır.