Asrýn tarihçileri, önceleri Semud kavmini inkâr ediyorlardý. Þimdilerde bir kýsým arkeologlarýn yaptýklarý kazý ve araþtýrmalar neticesinde, Semud veya Temud diye adlandýrýlan, uzun asýrlar önce hayat sürmüþ bir kavmin var olduðu ortaya çýkarýlmýþtýr ki, bu, Kur'ân-ý Kerim'in haber verdiði Hz. Salih'in kavmi Semud 'dan baþkasý deðildir.. ve arkada býraktýklarý kalýntýlarla bizlere neler ve neler anlatmaktadýrlar.

Düþünce tarzlarýndan hayat anlayýþlarýna, sanat telakkilerinden medeniyet seviyelerine kadar karakter ve kaderlerinin dili, tercümaný sayýlan eserleri onlarý da her yanlarýyla ele verecek mahiyette ve nettir. Bunlar, ne zaman yaþamýþ.. ne kadar hükümran olmuþlar.. ve nasýl hayat sahnesinden silinmiþler? Bu hususta beþer tarihi kat 'î ve açýk bir þey söylemese de Kur 'ân en karakteristik yanlarýyla Semud kavmini deþifre edip gözler önüne sermektedir:

"Semud kavmi de gönderilen elçileri yalanladý. Kardeþleri Salih onlara demiþti ki: (Allah'ýn azabýndan) korunmaz mýsýnýz? Ben, size gönderilmiþ güvenilir bir elçiyim. Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karþý bir ücret de istemiyorum. Benim ücretim yalnýz Âlemlerin Rabbi Allah'a aittir."[1]
Davet hep ayný; Hakk'a ve Allah'a davet.. öldükten sonra dirilmeye, haþre, hesaba.. ve kitaplara inanmaya davet. Ancak bütün bunlara karþý Semud kavmi de týpký selefleri gibi sadece ret ve inkârla mukabelede bulunuyor. Tabiî buna karþýlýk Hz. Salih de yýlmadan onlarý uyarmaya çalýþýyor:

"Siz burada güven içinde mi býrakýlacaksýnýz sanýyorsunuz? Böyle bahçelerde, çeþme baþlarýnda, ekinler ve yumuþak tomurcuklu güzel hurmalýklar arasýnda? (Güven içinde býrakýlacak gibi) daðlarý yontup evler yapýyorsunuz. Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."[2]
Evet, daha önce de olduðu gibi Kur'ân, salih bir peygamberin diliyle Semud kavmini tutuyor, sarsýyor ve: Siz þu ferih fahur yaþadýðýnýz dünyada ilânihâye böyle keyfinize göre kalacaðýnýzý mý zannediyorsunuz, diyor.

Evet, bahçelerin içinde, þakýr þakýr akan sularýn baþýnda, her mevsim ayrý bir eda ve üslûpla þakýyan bülbüller arasýnda, ebedî kalacaðýnýzý mý sanýyorsunuz?

Þimdi söz buraya gelmiþken, Kur'ân ile tarihî bilgilerin, bu bölge üzerinde nasýl örtüþtüðünü görelim. Osmanlý Tarihi Kronolojisi'ni yazan Ýsmail Hami Daniþmend, ayný zamanda bir Ýslâm Tarihi Kronolojisi de yazmayý düþünüyordu. Fakat sadece bir medhal (giriþ) yazýp gerisini getirmemiþti. Merhum Daniþmend yazdýðý bu giriþte, Ceziretü'l-Arap'taki umumî durumu arz ederken uzun uzadýya San'a'dan da bahseder. Ona göre, bir dönem Yemen'den kalkan bir insan, 50-60 derece sýcaðýn altýnda, baþýna güneþ vurmadan, ayrý ayrý menzillerde konaklaya konaklaya bað ve bahçeler arasýndan ta Þam'a kadar gidebilirdi.

Dikkat edilecek olursa, 60 derecedeki sýcaðýn kurutup çöl hâline getirdiði bir bölgede baðdan bahçeden bahsedilmesi gayet mânidardýr! Hâlbuki bugün buralarda uçsuz bucaksýz bir çölden, sýk sýk rastlanan kum fýrtýnasýndan, ölmüþ ve kokuþmuþ cenazelerden baþka bir þey görmek mümkün deðildir. Demek ki, arkeoloji ve tarih bu mevzuda Kur'ân'la omuz omuza ayný þeyleri terennüm ediyorlar.

Diðer taraftan, Semud kavminin kurduklarý barajlardan da bahsedilmektedir ki, üzerinde durmaya deðer. Hususiyle israiliyat türünden yapýlan nakillerde mesele uzun uzun anlatýlýr. Arim barajý veya Kur'ân'da da iþaret edilen "Ýrem"[3] barajý, tarihin hafýzasýndaki en kýymetli mahfuzattandýr. Evet, arazilerini sulamak üzere tesis ve günümüzün tekniðine uygun inþa ettikleri barajlar ayrý bir araþtýrma konusu.

Kadim tarih, bu meþhur barajý anlatýrken, onda kademe kademe üç gözün bulunduðunu nakleder. Demek ki, farklý dere ve vadilerden gelen sular evvelâ barajlarda biriktiriliyor; ardýndan, arazileri sulamak için barajda bulunan üç delikten önce birinci göz açýlýyor ve su, önde bulunan havuza aktarýlýyor. Buradan da arazilere intikal ettiriliyor. Sonra öndeki havuzda su bitince, bu defa da ikinci gözü açýyorlar ki, böylece su israf edilmeden kullanýlýyordu. Fakat biz bu bilgileri doðrudan doðruya Kur'ân'da veya Sünnet'te göremiyoruz. Bunlar, daha ziyade Ýsrailiyata ait nakillerde mevcuttur. Teferruatý itibarýyla doðru veya yanlýþ olabilir. Ancak Kur'ân'ýn çizdiði þehir ve medenî hayata týpatýp uyduðunu müþâhede ettiðimizi söyleyebilirim.

Evet, Semud kavmi, o Ýrem bað ve bahçeleri gibi yemyeþil bir dünyada ilânihâye kalacaðýný zannediyordu. Hz. Salih geldi ve onlarý bu gafletten uyarmaya çalýþtý. Onlara þöyle dedi: Üst üste, aþaðýya doðru sarkmýþ hurma salkýmlarýnýn altýnda, meyveli bað ve bahçeler arasýnda, baþýnýza güneþ vurmadan, Yemen'den ta Þam'a kadar gelip gittiðiniz o cennetnümûn âlemde sonsuza dek yaþayacaðýnýzý mý sandýnýz?

Evet, bu ikazlarý Kur'ân'ýn deðiþik sûrelerinde görmek mümkündür. Ama onlar buna kulak vermediler. Hz. Salih, bütün bunlarý samimiyet ve ciddiyetle ifade ettiði hâlde onu dinlemediler.

Kur'ân, Yemen'den Þam'a uzanan çizgide hayat süren Semud kavminin ayrý bir karakterini daha ortaya koyar ve onlarýn cismaniyetlerine düþkün, zevklerini arayan bir toplum olduklarýný vurgular. "Daðlarda ustalýkla evler yontuyorsunuz."[4] âyetiyle de, farklý yönlerini nazara verir. Onlar, ülkemizde Göreme gibi yerlerde de gördüðümüz üzere, yumuþak taþlarý maharetli bir sanat anlayýþýyla oyarak bina, saray, köþk ve villalar yapýyorlardý. Ýster sanat güçleri ister bedenî kuvvetleri olsun, onlarda tevehhüm-i ebediyeti bir hayli geliþtirmiþti. Bu duygu da onlarý bitip tükenme bilmeyen arzularýn içinde dolaþtýrýyordu ki, yapýlan resmî kazýlar, korkunç bir hýrs ve ebediyet tutkusuyla oyulmuþ taþlarý ve taþlar üzerine büyük titizlikle yapýlan iþlemeleriyle bu insanlarýn duygu, tutku ve karakterlerini ortaya koymaktadýr.

Evet, Semud kavmi de diðerleri gibi, kendine has farklý bir karakter sergiler. Kayalarý oyan bu kavmin imtihaný, kayadan çýkan bir deve ile gerçekleþir. Devenin kesilmesi, baþlarýna bir kýsým musibetlerin gelmesi, sonra yerle bir edilmeleri onlarýn serencamelerinden sadece birkaç kesittir ki, Kur'ân bunlarý þöyle hulâsa eder: "Dediler ki: Sen iyiden iyiye büyülenmiþlerdensin."[5]
Bu sözü, ilgili baþka âyetlerden alacaðýmýz mefhumlarla bir arada mütalaa ettiðimizde, þöyle dediklerini söyleyebiliriz: "Ey Salih! Sen, bundan evvel akýllýydýn; senin hakkýnda bazý ümitlerimiz vardý. Sana, bir þeyler yapacak nazarýyla bakýyorduk. Seni aklý, dirayeti, kiyaseti olan bir kimse biliyorduk. Sen ise þimdi kalkmýþ, babalarýmýzýn taptýðý putlardan bizi alýkoymak, vazgeçirmek istiyorsun."

Bu þekildeki karþýlýk, onlarýn bir baþka boþluðunu da ele veriyordu. Demek ki, o güne kadar puta tapma ve putperestlik onlarýn gönüllerinde iyiden iyiye rüsuh bulmuþ, kökleþmiþ ve âdeta din hâline gelmiþti. Hatýrlanacaðý gibi, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de bu kabîl þeylerle karþýlaþmýþtý.

Bütün bunlardan þöyle bir neticeye varmak mümkündür: Hz. Salih (aleyhisselâm) devrinde küfür tamamýyla formülleþmiþ, hakkýnda kanunlar vaz'edilmiþ, vazgeçilemez ve ihlal edilemez bir sistem hâline gelmiþti. Yani her türlüsüyle küfür, bir kýsým isimler altýnda, sosyal deðerler hâlinde hükümferma idi.

Vak'anýn gerisi malumdur. Mucizeye karþý çýkma, dokunmama sözü alýnan devenin boðazlanmasý, gazab-ý ilâhînin üzerlerine gelmesi ve neticede hâk ile yeksân olmalarý... Bütün bunlarý Kur'ân'da mütalaa ederken, Hz. Salih kavmini, karakteristik yanlarýyla ve bütün nankörlükleriyle, hatta figürleriyle önümüzde resmigeçit yapýyorlar gibi