Tarihi
Selçuklular Öncesi
Havza’nın tarihi, kuruluş itibariyle çok eskilere dayanmaktadır. Milattan önce 2000’li yıllarda, Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları arasında kurulmuş olup, kuruluşu Hitit Uygarlığı dönemine uzanmaktadır. M.Ö. VII. yüzyılda Samsun’un İonyalılar’ca kıyı kenti olarak kuruluşundan bir süre sonra , Miletliler’in etki alanına giren bölge, daha sonra Kafkaslardan gelen Kimmerler’in istilasına uğramış, yapılan savaşlar sonuncunda ise, önce Persler tarafından idare edilmiş, Büyük İskender’in Anadolu’yu istilasından sonra Makedon İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiştir. M.Ö. I.Yüzyılda Roma istilasına uğrayan Havza, daha sonra Roma İmparatorluğu’nun bölünmesiyle, Doğu Bizans İmparatorluğu’na dahil olmuştur.
Selçuklular Dönemi
Havza, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türk hakimiyetine girmiş ise de Haçlı Seferleri sonucu sık sık el değiştirmiştir. XIII. Yüzyılda Selçukluların eline geçen bölge, Selçuklu Hanedanlığının çöküşünden sonra Canik Beyliği’ne ve daha sonra da 1414 ‘de Osmanlı Yönetimine geçmiştir.
Havza Kasabası bu dönemde, Tersakan ırmağının batı tarafında küçük bir şehir olup, eskiden kaza merkezi olduğu halde, artık büyükçe bir mahalle durumundadır. Birkaç meşhurun gayretleri sayesinde bakımlı bir durumdadır. Kasabanın batı tarafında ve yüksek bir yerde bulunan kaplıca suyu, eskiden beri akmaktadır. Bu kaplıcanın suyu gayet sıcaktır. İnsan bedeninde meydana gelen cilt hastalıklarını iyileştirir; ayrıca, bazı iç hastalıklarına şifalı olduğundan, eskiden mayıs ve haziran aylarında, değişik yerlerden pek çok kişinin akınına uğrardı. Halkın buraya akın akın geldiğini gören Türkler, bu kaplıcanın olduğu yere, bir hamam, imaret ve misafirhane gibi, ziyaretçilerin ihtiyaçları olan binaları inşa etmekte gecikmemişlerdir. Bugün halk dilinde Şadi Paşa Hamamı, bunlardan önce de Sultan Mesud Hamamını yaptırmışlardır. Bu hamamın şekline ve inşa tarzına bakılırsa bunun Selçuklu eserlerinden olduğu anlaşılır. Her halde, Sultan II. Mesud tarafından yaptırılmıştır. Çünkü bu hamam, 1267 tarihinde mevcut idi. Ancak, hiçbir tarafında, hamamın kimim tarafından ve ne zaman yaptırıldığına dair bir kitabe bulunmamakla beraber Aslanağzı Kızgözü hamamının, Şadgeldi Paşa’nın yaptırdığı hayır eserlerinden olmayıp, kendisinin başkasından aldığı mülkiyettir. Daha sonraları çocukları tarafından vakfedilmiştir. Sadi Paşa’ nın kim olduğuna dair, açık bir kayda tesadüf edilmediği halde kendisinin Amasya hükümdarı Şadgeldi Paşa olup padişah soyundan gelen ve 1519 da vefat eden şahıs olduğu rivayet edilmektedir..
Tarihi Havza Yukarı Çarşısı’ndan bir görünüm
Osmanlı Dönemi
Havza ilk fethedildiği zaman, buraya Türk aşiretlerinden Gidürlü, Çarıklı ve Kanıklı aşiretleri yerleştirilmiş olduğundan bugün, bazı köyleri bu isimlerle anılmaktadır. Havza’nın o gün için 50 kadar köyü vardır. Kaza olarak umumi nüfusu da 30.000 civarındadır.
Bu dönemde Havza’nın nahiyeleri :
* Halas Nahiyesi: Havza kazasının güney-doğu taraflarını çevreler. Bugün bu nahiyeye “Hıllaz” denmektedir. Burada, eskiden beri bir ılıca vardır. Ilıcanın suyu ılık, şifalı tecrübe edilmiş ve yeri gayet güzel olduğundan, yanında otel ve han yapılmış ve bunlar sayesinde, 1883 tarihinden beri büyük bir şöhret kazanmıştır. Halk dilinde ılıcaya, “Hıllaz Ilıcası” denir. Bazıları, bu ılıcanın şifa vermekteki hususiyetlerini sayarak, Havza Kaplıcalarından üstün oluğunu kabul etmekte iseler de, kaplıcadan sağlanan faydaların, ılıcadan temin edileceklerden daha tercihe şayan olduğu şüphesizdir.
* Kamlık Nahiyesi: Havza’nın kuzey-doğu taraflarını çevreler. Bu eski nahiye oldukça meşhurdur. Dere köyü bu nahiye dahilindedir.Bu dere Köyü’nde, Selçuklu emirlerinden Emir el-Hac Veliyyüd-din b.Berekat şah, 1249 tarihinde bir cami-i şerif ve bir türbe yaptırarak, vakıflara tanzim etmiştir. Meşhur emir Mübarizüddin İsa b. İldaş da, bu nahiyedendir. Eski kayıtlarda, burası, “Kanık Nahiyesi” diye geçmektedir. Galiba “Kamlık” ismi “Kanklığ” tabirinden galat olarak yerleşmiş olsa gerekir.
* Gidürlü Nahiyesi: Havza’nın kuzey-batı taraflarını çevrelemektedir. Gidürlü aşireti reisi, bulunan Emir Celaleddin Mah-melek b. Mehmet el –Huzi bu nahiyeden çıkmıştır. Bu emir Havza kazasını istila ederek, 1267’ de istiklalini ilan etmiş; böylece birkaç sene, Amasya hükümetini meşgul etmiştir.
* Simre Nahiyesi: Havza’nın batı taraflarını çevrelemektedir. bugünkü Sivrikese Köyü bu nahiyenin merkezini teşkil etmekte olup vaktiyle Kanıklı aşireti bu köyde oturmakta olduğundan, Selçuklu saltanatının yıkılması esnasında Amasya’ da bulunan sultanlar bu nahiyeye gelerek, burada ikamet ettiklerinden, Simre nahiyesi, tarihi bakımdan, oldukça çok şöhret sahibi olmuştur.
Resmi Kayıtlardan kesin olarak anlaşıldığına göre, Anadolu’daki son Selçuklu sultanı olan Mes’ud, bu nahiye dahilinde bulunan Tatar Kalesi isimli köyde; şehzadesi ve halefi, “Gazi Çelebi” diye meşhur olan Sultan Taceddin Altunbaş-ı Selçüki de, Umurbey, diğer adıyla, Şeyh Savcı köyünde medfun bulunmaktadır.
Resmi Kayıtlarda, Sultan Mes’ud’un türbesi için şöyle yazılır:
“Türbe-i Sultan Mes’ud b. Keykavus der-karye-i Tatar Kal’ası der-Simre-i Havza, Tabi’i Amasya” (Amasya’ya tabi olan Havza Simre’sine bağlı Tatar kalesi köyündeki, Sultan Mes’ud b. Keykavus’un Türbesi)
Sultan Mes’ud’un oğlu Sultan Taceddin’in türbesi de şöyle kayıtlıdır:
“Türbe-i Gazi Çelebi şehzade-i Sultan Mes’ud der_karye-i Umurbey, Nam-ı diğer Şeyh Savcı der- Simre-i Havza Tabi’i Amasya” (Sultan Mes’ud’un şehzadesi Gazi Çelebi’nin Amasya’ya tabi Havza Simre’sine bağlı Umurbey, diğer adıyla Şeyh Savcı köyündeki türbesi.)
Kayıtlara göre, Sultan Mes’ud, “Büyük Sultan Gazi”, Sultan Taceddin de, “Küçük, Sultan Gazi” diye meşhurdurlar. Bütün bunlardan, anlaşıldığına göre, bu iki Selçuklu sultanının, Simre nahiyesinde bulundukları muhakkaktır.
Tespit Ettiğimiz bu kayıtlar, Gazi Çelebinin 1344 da tanzim etmiş olduğu vakfiyesinde yer almaktadır. Bu vakfiyeden anlaşıldığına göre, Sultan Mes’ud oğlu olan bu Sultan Taceddin Altınbaş, Kur’an cüzlerinin okunması için, yukarıda ismi geçen köyleri vakfetmiştir.
Tatar Kalesi köyünde, Sultan Mes’ud’un namına bir türbe, bir medrese ve bir cami-i şerif kayıtlıdır. Umurbey köyünde de, Şeyh Savcı adında bir zaviye ve Sultan Taceddin adına da bir türbe yazılıdır. Ayrıca, bütün bu yapıların, müderrisleri, hatipleri, şeyhleri, cüz okuyanları ve mütevellilerinin isimleri kayıtlı bulunmaktadır. Bu kayıtlara dayanarak, Şeyh Savcı, diğer adıyla, Umurbey ve Tatar Kalesi’nde, “Sultan Altınbaş’ın Mezarı“ diye bilinen bir mezar bulunabilmiştir. Bugün söz konusu medreseden bir eser yoktur. Her iki köyde de ahşaptan birer camii ve tekke olarak bina edilen bir köy odası bulunmaktadır. Tatar Kalesi köyünün ismi, vaktiyle Amasya’da oturan ve Anadolu beldelerine nezaret eden Tatar Kumandanlarının bu civardaki işlerine vekalet eden Tatar Beyinin burada oturmuş olmasından gelmektedir. Havza kazası dahilinde, bu Tatar beylerinin, Şeyh Durasın, Şeyh Beyazıt ve Şeyh Savcı namlarıyla meşhur köyleri bulunmaktadır.
Havza genel olarak yukarıdaki gibi bir durum arz ederken merkezindeki yerleşimi gene kaplıcaları şekillendiriyor idi. Havza’nın hem genel olarak, hem de şehir olarak tarihinde hamamlarının özel bir önemi ve yeri vardır. Büyük hamamın doğu tarafında, yani arka tarafında küçük bir hamam bulunmaktadır. Fakat bu küçük hamamın inşa tarzı, diğerlerine pek benzememektedir. Bu küçük hamamı, kasabanın üst tarafında, eski şehrin harabesi üzerine bir imaret ve rasathane yaptıran Yörgüç Paşa’nın oğlu Mustafa Bey yaptırmıştır. Adı geçen Mustafa Bey, bu şehirde, 1432 tarihinde bir imaret ve misafirhane yaptırmış ve 1436 tarihinde de bunların vakıflarını tanzim etmiştir. Bu hamamların aşağı tarafında bulunan kargir Cami-i şerif, 1519 tarihinde Karaman Beylerbeyi Sadi Paşa tarafından yenilettirilmiş ve vakıfları tanzim edilmiştir. Bundan dolayı bu cami ile, büyük hamamın beraberce yapıldığı anlaşılmaktadır. 1495 tarihinde, Amasya “ Kızlar ağası “ diye tanınan Firuz Ağa bu kasabanın üst tarafında ve dağ tarafında kargir ve gayet sağlam bir medrese yaptırarak, vakıflarını tanzim etmiş ve böylece kasabanın imarına pek büyük gayret sarf etmiştir. Bundan sonra 1638 yılında da Havza eşrafından Hacı Uğurluzade Müstecab Ağa bir mektep ve 1764’ de eşraftan Osman Bey Sadi Bey Cami-i Şerifini yenileterek, doğu tarafına, büyük bir medrese yaptırmış; böylece hayırlı hizmetler yapmışlardır.1881 tarihin kadar bir kadı ve bir müdür ile idare edilen bu kasabanın önünde şose yolu geçince, şehir ulaşımını kolaylaştırmış ve böylece şehrin önemi de artmıştır. Daha sonra , Tatar ve Çerkez muhacirlerinin buraya iskan edilmesinden dolayı şehrin büyüklüğü, nüfusu ve ihtiyaçları oldukça arttığından, bahar mevsimlerinde, Ankara, Sivas, Trabzon gibi uzak vilayetlerden gelen halkın istirahatını temin etmek üzere, büyük hanlar yapılmaya başlanmış ve şehrin idaresi de bir kaymakam tayin edilerek, kaza merkezi haline getirilmiştir.
Yıldan yıla önemi artan bu kasaba iktisadi faaliyetler de çoğalmış; böylece, tüccar, esnaf, işçiler ve kasabada oturan halkın gelirleri artmıştır. Bu sayede, şehrin büyümesi ve güzelleştirmesine hizmet etmiş olduklarından, 1881 tarihine kadar, 100 civarında olan hane sayısı, 500’ e yaklaşmıştır. Hatta bunun yanında, bu yeni bina sayısının dörtte biri kadar han yapılmış, böylece ticari hayat daha da canlanmıştır.1886 tarihinden itibaren eksikliğin farkına varılarak, bir iptidai mektebi; 1897 yılında, Aşağı mahallede, halkın yardımlarıyla cami-i şerif; 1892’da da bir medrese yaptırılmıştır. İptidai mektebi, görülen lüzum üzerine, 1894 tarihinde, rüştiye mektebine çevrilmiştir. Böylece, ilim eksikliği giderilmeye çalışılmıştır. 1891’ de Sivas Valisi olan, sabık Dahiliye Nazırı Mazlum Paşanın oğlu Menduh Efendi, bu kasabadaki iktisadi faaliyetleri görünce, Büyük Hamamın güneyinde, büyük bir otel ile , bu otelin altına bir hamam yaptırmıştır.
Meşrutiyet Döneminde ise; Memduh Efendinin , bu faaliyetlerine kaza ve vakfın mütevellisi olan Hacı Mahmud Ağa itiraz etmiş ve bundan dolayı, Memduh Efendinin gayretiyle Alucra’ya sürülmüştür. 1908’da ilan edilen Meşrutiyetten sonra, Memduh Efendi gözden düşmüş ve yaptırmış olduğu hamama zorla akıttığı su da elinden alınarak, memleketin maarif hizmetlerine devamlı bir gelir olarak tahsis edilmiştir.
Paylaş